Her zaman ifade ediyoruz; bir demokraside muhalefet, en az iktidar kadar önem arz eder. Tenkitleri ile iktidarı uyarır ve millete hizmette yol gösterici olur. Tabiatıyla bu durum, normal demokrasilerde söz konusudur. Bizde ise, bu hal, tam tersine bir süreçle işleye gelmiştir. Bunun sebebi de CHP'nin kendine özgü; iflah olmaz, yıkıcı muhalefet anlayışıdır. Çok partili hayata geçtiğimiz 1950 senesinden beri milletimiz, CHP'yi muhalefete iterek cezalandırmış olmasına karşın; 27 sene kesintisiz ve tek başına, muhalefetsiz iktidara alışmış CHP'liler, bu durumu hiçbir zaman içlerine sindirememişlerdir. Paralara resmini koydurup, kendisini "Milli Şef" ilan eden İsmet İnönü, 1950 seçimleriyle, iktidardan tepetaklak gidince şu manidar sözü etmekten kendini alamamıştır: "Bu milleti cezalandırmalıyız!" Yani demek istemiştir ki; millet bizim kıymetimizi bilememiştir! Arka arkaya yapılan üç genel seçimde de muhalefete mahkum edilince; CHP'nin gerçekte, millet tarafından ebedi muhalefete itildiğini anlayacak ve bundan böyle iktidarı, sandığın dışındaki yollardan arama gayretine girecektir. Nitekim, milletin oylarıyla seçip iş başına getirdiği DP iktidarı, askerî müdahale ile zorla alaşağı edilerek CHP'ye ve İnönü'ye iktidar, altın tepside ikram edilmiş oldu. 1965 senesinde sandık, tekrar milletin önüne konduğunda; İnönü, ölünceye kadar bir daha iktidar yüzü göremedi. Uzun seneler, tek başına ve muhalefetsiz iktidara alışmış olanın, muhalefete intibak etmesi bir türlü mümkün olmadı. Benden gayrısı tufan zihniyetiyle yıkıcı muhalefetin temellerini attı ve o gün bugündür aynı muhalefet anlayışı, maalesef sürmektedir. Bu nasıl bir muhalefet anlayışıdır ki, 1950'den beri iktidarın her "ak" dediğine, "kara" demeyi maharet bilmiştir. Gelip geçen bunca iktidarların, millet lehine hiç mi icraatları olmadı? İyiye iyi deyip, daha iyisini işaret etse ne kaybeder? Kaybetmek bir yana, çok şey kazanacak ama; bu gidişle, nasiplerinde pek kazanç gözükmüyor!