Ne ekildiyse o biçildi!

A -
A +

İmparatorluğumuz yıkılıp, yerine genç Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken; milliyetçiliği esas alan Fransız İhtilali'nden sonra kurulan 'üniter' devletler örnek alınmıştı. Yeni devleti kuran iradenin; TBMM'nin açıldığı 1920 ila Cumhuriyetin ilan edildiği 1923 arasındaki söylem-demeç, beyan ve hatta Meclis'te karar altına aldığı hükümlere, uymadığı ve hatta bunların tam tersini yaptığı cümle âlemin malumudur. Cumhuriyet'in ilanında bile; Kurtuluş Savaşı'nı çeşitli cephelerde sürdüren kahramanlar ile milletvekillerinin neredeyse tamamının ayrı düşündüğü ve bu düşüncelerini de açıkça dillendirdikleri bilinmektedir. Kurucu irade, bir imparatorluğun bakiyesi olduklarını göz ardı ederek; yalnızca, Türk'e, Türkçülüğe (Türk milliyetçiliğine) ve onun yansımalarına vurgu yaparak hayatını sürdürdü. Diğer bütün unsurlar (başta Kürtler olmak üzere...) ve bizzat kendi unsurunun da kendince benimsenmeyen özellikleri (Müslümanlık) inkâr edilip gelişmeleri önlendi. Vatanseverlik, kuru milliyetçiliğe endekslendi ve cemiyetimizin unsurları 'ötekileştirilerek' ayrıştırıldı ki, bu, yapılabileceklerin en kötüsü idi. Örnek aldığımız ülkelerin hepsi, her şeyin ilacının demokraside, insan hak ve hürriyetlerinde olduğunu görüp; sistemlerini bunlarla takviye ettiler. Bizde ise, jandarma dipçiği ile sürdürülen onca baskı ve dayatmalarla; eşyanın tabiatına aykırı hareket edildiği, çok geçmeden anlaşılsa da; iş işten geçmişti bir kere! Akıl, yerini dipçiğe terk etmiş olduğundan; şeklen geçilen demokrasi döneminde de aynı aymazlık; bu kez askerî vesayet marifetiyle sürdürülerek bugünlere gelindi. 80'li yıllarda âdete bir volkan gibi infilak eden bölücü terörü bile; 'üç-beş çapulcu işi' denilerek görmezlikten gelindi. Yükselen trendiyle gözlere girince de; yalnızca güvenlik boyutu görülüp o şekilde üzerine gidilmeye çalışıldı. Bataklıkları kurutmak yerine tek tek sivrisinek avına çıkmayı marifet sayan vesayet erbabı; dağa çıkmalar çoğalıp bütün bir bölgenin bataklık hâline gelmesiyle, gidilen yolun çıkmaz olduğunu ancak duvara toslayınca fark etti! 90 sene boyunca yürütülen baskıcı-inkâr politikaları ile mütemadiyen sular sıkıştırılmaya çalışıldı. Suların sıkıştırılamayacağı ve er ya da geç bir gün mutlaka infilak edeceği düşünülemedi. Tanklar yürütülerek, rejime balans ayarı yapılabileceği vehmedildi ki; bu kafalar kendilerini hâlâ 1920'li, 30'lu senelerde zannediyor. Bu kafanın ne kendi halkından ve ne de dünyanın bugün geldiği noktadan haberi var!.. Demokratik (sivil) irade (ANAP, SHP-DYP) ne vakit gerekli tedbirleri almak istediyse; askerî vesayet karşılarına dikilip adım attırmadı. Bu günkü siyasi irade bu adımları kararlılıkla atmaya çalışıyor; her vatanseverin bu hayırlı işe yardımcı olması gerekmektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.