Adam olma meselesi, son zamanların gözde konularındandır. Önüne gelen, bu hususta ahkam keser!.. Şunu şunu yaptığımızda ancak adam oluruz veya şunları yapmayınca asla adam olamayız, şeklinde yazılı ve sözlü ikazlarla karşılanmak son zamanların moda konusudur. Acizane, bizim kanaatimize göre ise, adam olabilmenin yegane yolu (hem de her hususta) kendisini başkalarının yerine koymaktan geçer. Yani kişi kendi (nefsi) için istediği şeyi bir başkası için de pekala isteyecektir. Öyle, "benim partim kazandıysa, yaşasın demokrasi! Yok, eğer kaybettiysek; böyle demokrasi yerin dibine girsin!" demekle olmaz... Evet, adam olabilmenin yolu, kendimiz için ne istiyorsak, başkaları için de aynı şeyleri istememizden geçiyor. Ne bir eksik, ne bir fazla... Demokrasi havariliğine soyunmak, yazar ve çizerlerin işlerinin gereğidir. Kim olursa olsun, hangi sıfatı taşırsa taşısın; herkesin samimiyet sınavından geçme zorunluluğu vardır. Öyle, âleme nizamat verip, kendisi veya kendileri nizamsızlık içinde yaşamak olmaz! Bir kısım yazar ve çizer (kalemşorlar), bir yandan demokratlığı kimseye bırakmazlarken diğer yandan da pekala "Ergenekoncu!" gözükebiliyorlar! "Ergenekoncu"ları savunabiliyorlar! Pes doğrusu! Hem de peşin peşin!.. Daha iddianameyi görmeden, bu şekilde afra tafra atmaya başladılar. İşin kepazeliğine bakın ki, üstelik bu durumu demokrasi adına yapıyorlar! Bu kadar "pişkin" olabilmek için, doğrusu hangi ateşte yanılacağını biz de bilmiyoruz! Maalesef, bu zevatın da demokrasiden anladığı, "vesayet demokrasisi"dir. Yani halk bilmez, bunlar bilir! Bunlara göre halkımız henüz rüştünü ispat edememiştir. Dolayısıyla kendi lehine veya aleyhine olabilecekleri bilmez, bilemez. Bu kararları tek başına alamaz! Alsa da yanlış alır! O halde ne yapılması gerekir? Halkın veya halkın seçtiklerinin (hükümet ve parlamento) yapmak istediklerini engellemek, yaptıklarını ise boşa çıkarmak lazımdır. Ne zamanı bırakalım; bu kafalar değişmediği müddetçe, bunların adam olmasını beklemek ham hayal değil mi?