Türkiye, ne vakit ayaklarının üzerine doğrulmaya yeltense darbelere maruz kalır! Dün, böyle oldu; bugün de aynı şey gerçekleşmekte! Ülke olarak, merhum Özal'dan sonra, âdeta "fetret-yokluk" devrini yaşadık. Dünkü eyaletimiz Yunanistan, bizi fersah fersah geçti. Yunanistan'da kişi başına 20 bin dolar düşüyor ve bunun 10 bin dolarlık bölümü, yalnızca denizcilikten elde ediliyor. Bizim ise, daha AK Parti hükümetine kadar bu sektörde esamimiz okunmuyordu bile! İlk defa AK Parti hükümetleri döneniminde Türk Denizciliği ivme kazandı. Tuzla Tersanelerinde gerçekleşen ölümlü iş kazalarını bahane ederek, Türk denizciliğini yokluğa mahkum etmek isteyen, kelimenin en hafifinden bazı gafiller var. Maalesef bunlara çanak tutan, aynı duyarsızlıkta bir kısım medyamız da mevcut. Bunlardan, çok satan bir gazetemiz; dünyadaki tersanelerde meydana gelen ölümlü iş kazalarının istatistiğini verirken, İngiltere'yi "0" (yazıyla sıfır), Türkiye'yi ise on binde üç olarak gösterdi. Halbuki, İngiltere, tersaneciliği terk etmişti. Çalışılmayan yerde, hangi ölümlü veya ölümsüz iş kazası olabilir ki?!. Aynı duyarsızlığa başka bir örnek: Kapatılan bir tersanemizin önündeki kalabalığa (işçilere) gazeteci mikrofon tutup soruyor: -Ne istiyorsunuz? -İçeri girip çalışmak... -Ne var içeride; pasta mı var? Ölüm var ölüm!!! Bu genç gazeteci, böyle söylemekle, kendi sanayiini öldürmek ve orada çalışmakta olan 40 bin (aile fertleriyle en az 200 bin) kişinin ekmeğine kan doğramak istediğinin farkında mıdır? İş güvenliği konusunda en radikal tedbirleri alıp uygulayarak ve bunları çok sıkı denetleyip asla taviz vermeyelim. Ama, bunları yaparken; kaş yapalım derken göz çıkarmayalım! Aksi halde, şu okullar olmasa, maarif nezareti (Milli Eğitim Bakanlığ) ne iyi idare edilir (!) diyen adamın derekesine düşülmüş olur!