ABD tarih yazdı; 44. Başkanını siyahilerden seçti. Oysa daha düne kadar, (1960'lar) zencilerle beyazlar aynı otobüste seyahat edemiyordu; aynı okullarda eğitim ve öğrenim göremiyorlardı. Zira zenciler insan sayılmıyordu! Köleliği kaldıran ABD, bunu yalnızca beyazlara uyguluyordu. Afrika'dan getirilen bu insanlar, insan sayılabilmek için neler yapmadılar ki! Birçoğu dinlerini değiştirip Hıristiyan oldu. Üstelik mahalledeki kilisenin en müdavimi zenciler olmasına rağmen; beyazlardan bir türlü kabul görmediler. 60'lı yılların başında Başkan olan Kennedy, zenciler de insandır dediği için, bu suçun (!) bedelini hayatıyla ödedi! Yeni Kıta (Amerika), Avrupa ülkelerinin kaçkınları tarafından istila edilmişti. Maceraperest bu kaçkınların ilk yaptıkları iş, Kıta'nın yerli halkı olan Kızılderilileri, medeniyetleri ile birlikte yok etmek oldu. 'Yeni Kıta'nın zengin kaynakları sayesinde bu insanlar, kısa zamanda varlık sahibi oldular. Afrika'dan yüz binlerce zenciyi köle olarak 'Yeni Kıta'ya getirip çalıştırdılar. En ağır ve en aşağılık işlerde çalıştırılmalarına rağmen, aldıkları ücret, yalnızca karınlarının doyurulması idi! Zenciler, insan sayılabilmek için az mücadele yapmadılar. Kitleler halinde öldürülmek bile onları yıldırmadı. Kalanlar, her metodu deneyerek mücadeleye devam etti. Zamanla kısmi başarılar elde edildi. Mesela okumalarına müsaade edildi. Bazıları tıp doktoru oldular. Beyazların hiçbir mekanında bunlara iş verilmedi ve hiçbir beyaz, zenci bir doktora muayeneye olsun gitmedi. Yalnızca zenci muhitlerinde doktorluk yapmalarına müsaade edilen bu kişilerin eğitimleri de, beyazlarınki gibi olmadı. Kendilerini eğitmeden; zencilere mahsus (!) diplomalar verip gönderildiler. Dolayısıyla, bunların zenci kardeşlerine karşı faydalarından çok zararları oldu! ABD'li zenci, Müslüman bir arkadaşım vardı. Nasıl Müslüman olduğunu sordum. Şöyle anlattı: Benim ailem koyu Katolik'tir. Dedem ve babam papazdı. Ben de diğer kardeşlerim gibi koyu Hıristiyan olarak yetiştirildik. Gençlik çağında, beyazlarla birlikte üniversitede okuyorduk. Okulumuzun girişinde kocaman bir İsa (haşa tanrı) heykeli vardı. Her sabah onun karşısına geçer, istavroz çıkarıp sınıflarımıza giderdik. Siyahi olmayan bir kız arkadaşımla çıktım diye, beyazlar beni çok kötü dövdüler. Okul idaresi, beyazlardan meydana geldiği için, bana ceza verip okuldan uzaklaştırdılar. Cezamı (!) çekip okula döndüğümde; bahçede beni ilk karşılayan kocaman heykeldi. Ona ta'zim edip istavroz çıkarmalıydım. Kafamı kaldırıp yüzüne bakınca, birden irkildim ve bu beyaz dedim! Bu benim tanrım olamaz deyip, yanından sıvıştım. Koyu dindar olmam, beni yeni ve gerçek bir din arayışına itti. Müslüman arkadaşlarımdan yardım istedim. Onlar beni, şehirdeki camiye götürdüler ve oranın imamı ile tanıştırdılar. İmam, bana kitaplar verdi. İngilizce olan bu kitaplar İslamiyet'i anlatıyordu. Kitaplarda dinimle birlikte kendimi buldum. Seve seve Müslüman oldum. Kitaplar Türkiye'de basılmıştı. (Hakikat Kitabevi-Türkiye Gazetesi Yayınları) O adrese geldim ve sizlerle tanıştım. (ABD'de ilk siyahi Başkan konusuna yarınki makalemizle devam edeceğiz. F.B.)