Olması muhakkak olan şey..

A -
A +

Mübarek Ramazan Ay'ı münasebetiyle biraz politikanın dışına çıkalım; İslam büyüklerinden onların ibretli hayatlarından ve her biri altından daha değerli olan nasihat ve sohbetlerinden bahsedelim olur mu sevgili okuyucularım? İnsan olarak hayatımızın gerçek gündemi bunlar ama; neylersiniz ki, zamanın kokuşmuşluğu sun'i gündemlerle ufkumuzu tutuyor ve bizi bizden koparıyor! Bir de geriye dönüp bakıyoruz ki, zaman onlarla ifadesini bulan dilimler halinde gelip geçmiş ve bizler hâlâ malayani ile sun'i gündemlerle boğuşup durmaktayız. Seyyid Abdülhakim Efendi buyuruyor ki: Olması muhakkak olan şeyi olmuş bilmek lazımdır. Ölüm ki, onu tatmayan yoktur ve insan mukadderatının şaşmaz bir gerçeğidir. İnsan ve ölüm babında Kur'ani hakikatin ilahi ifadesi mealen şöyledir: Her nefis ölümü tadacaktır.. Dikkat edilirse; her nefis (canlı) ölecektir buyurmuyor; ölümü, ölüm acısını tadacaktır buyuruyor. Buradaki 'tadacaktır' ifadesi; ölümün bir son olmayıp, bilakis hayatın devamlılığına işarettir. Onun yani tatma fiilinin çok acı ve şiddetli olduğunu ise, Peygamberimiz aleyhisselam haber veriyor. Hatta buyuruyor ki, ölüm acısı üç yüz kılıç darbesinden daha şiddetli azap verir. İşte; inanan mü'minin kalbi Allahü tealanın ve O'nun sevdiklerinin sevgisiyle dolu olunca; bu aşk adeta bir narkoz gibi olup, mü'minlere ölüm acısını hissettirmeyecektir. Nitekim; İbrahim aleyhisselam, Nemrut tarafından hazırlatılan dağ gibi ateşe atıldığında, ateş onu yakmadığı gibi, ona cennetten bir bahçe oldu. Aynı şekilde; İsa aleyhisselam bir köyden geçerken orada bulunanlara nasihat ettiğinde; bir genç, İsa aleyhisselamdan; Allahü tealanın sevgisinden bir zerre kendisine verilmesi için dua etmesini istedi. İsa aleyhisselam genci kırmadı; duayı yaparak oradan ayrıldı. Altı ay sonra aynı köye uğradı. Kendisini dinlemekte olan kalabalık arasında o genci göremeyince sordu: Vaktiyle benden dua isteyen genç nerededir? Dediler ki: Sizin duanızdan sonra o gence garip haller oldu. İnsanlar arasında yaşayamaz oldu. Dağa çekildi, orada adeta heykel kesildi. Ne yiyor, ne içiyor, ne konuşuyor ve ne de konuşulanı duyuyor. Hep birlikte, dağdaki gencin yanına vardıklarında gördükleri manzara acayipti. Genç, taş kesilmiş bir halde hareketsiz, gözleri göğe mıhlı duruyordu. İsa aleyhisselam ne kadar seslendiyse bir cevap alamadı. Neden sonra gaipten bir ses geldi: Boşuna uğraşmayın; ona işittiremezsiniz! O, Allahü tealanın aşkıyla öyle bir haldedir ki, vücudunu lime lime edip milyonlarca parçaya ayırsanız da bir şey hissetmez! Allahü telanın ve O'nun sevdiklerinin sevgisini tadanlar; ölmeden evvel ölen ve ölüm esnasında Kevser Şarabını tadarak mutluluğa gark olan gerçek kahramanlardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.