Küçüğü ile büyüğü ile bütün bir Orta Doğu gerçekte Cihan Devletimiz Osmanlı'nın mirasıdır... Biz bu coğrafyaya "paylaşılamayan topraklar" diyoruz. Cihan devletimizin çöküşü; parçalanıp yağmalanmasından sonra; dünyanın bu en eski toprakları üzerinde bir gün olsun dirlik ve düzen bir türlü sağlanamamıştır. Araplar, Osmanlı sultasından kurtulup sözde bağımsızlık kazanacaklardı. Bu ham hayal uğruna velinimetleri olan Osmanlı'yı arkadan hançerlediler. Bin üç yüz yıllık İslam beldelerini Batılı emperyalistlere peşkeş çektiler. Mohatır Muhammed'in dediği gibi; Araplar böyle yapmakla bağımsızlık elde etmediler. Kendi hizmetlerinde olan; âdil Osmanlı düzeninden Batılı insafsız emperyalistlerin ellerine düştüler... Yeni efendileri, onlara can evlerinden yapışarak; hayat ve mematlarını yer altı ve yer üstü zenginliklerini adeta sülük gibi emdiler. El-an da emmeye devam etmektedirler. Büyük Orta Doğu Projesi... Milenyumla birlikte tek süper güç kalan ABD, bu taksimi beğenmemiş olacak ki; Yeni Dünya Düzeni ile beraber, bu muazzam coğrafyayı yeniden şekillendirmek istiyor! Adına da Büyük Orta Doğu Projesi diyor. Fırsat bu fırsat; küçüğü ile yetinmeyeceğini söylüyor! Geçen hafta ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ile birlikte yemekte idik. Forum İstanbul'un tertiplediği bu yemeğin konuşmacısı Büyükelçi Edelman'dı. Bakınız Edelman ne diyor: "... Bu İslam coğrafyası, dünyanın en zengin bölgesinde bulunuyor. Buna karşılık bu bölge insanları, her türlü insan hak ve hürriyetlerinden mahrum olmanın yanında aç ve sefil!.. En büyük işsizlik bu bölge ülkelerinde... Yazık değil mi, bu ülkelerin halkları, ellerindeki nimetlerden neden istifade etmesinler?.." Bu arada; aynı bölgenin elli senelik demokratik ülkesi, kendilerinin de dost ve müttefiki oldukları, Türkiye'yi hatırlıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "... Evet; Türkiye ile ABD'nin ekonomik münasebetleri istenilen seviyede değildir. Daha dün komünizmden çıkan ülkeler, Türkiye'nin en az 7-10 katı yabancı sermaye çekerken, Türkiye bunu başaramadı! ...11 Eylül günü Beyaz Saray'da idim. İkiz Kulelerin ve Pentagon'un vuruluşunu Beyaz Saray'ın mahzeninde televizyondan izledik. Orada görüşüp bir dizi kararlar aldık. Irak'ın vurulma kararını da o gün vermiştik! Ama bunu dünya kamuoyundan altı ay sakladık. ...Global terörle topyekûn mücadele kararı aldık. Bu arada dost ve müttefiklerimizi yanımızda görmek istedik. Maalesef, dost ve müttefikimiz olan Türkiye ile münasebetlerimiz iki kez kırılma noktasına geldi. Bunlardan birincisi TBMM'deki "Tezkere" hadisesi, ikincisi ise çok çirkin Süleymaniye olayıdır. "Türkiye model değil örnek ülke" Daha sonraları; İstanbul'da bombalı terör eylemleri oldu. Bu olaylar herkesin aklını başına getirdi! Bizim amacımız, anılan bölgedeki ülkelere dışarıdan zorla demokrasi dayatmak değildir. Bu ülkelerin içlerindeki demokrasi arayışlarına yardımcı olmaktır! Sanıldığı gibi, bu ülkelere Türkiye model de değildir. Hiçbir ülke diğerine modellik yapamaz. Zira her ülkenin yapısı; dinamikleri farklılık arz eder. Türkiye olsa olsa örnek ülke olabilir. Nitekim Iraklı bir Atatürk yoktur; olamaz da... O, Türkiye'ye özgüdür. Dolayısıyla Türkiye kendi modelidir..."