Geçtiğimiz cumartesi günü; bir hukuk skandalına daha şahit olduk. Danıştay'ın 146. kuruluş yıl dönümü törenleri; her zamanki gibi devletin zirvesini konuk etmişti. Bu cümleden olarak; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve ilgili üst düzey zevat salondaki yerlerini almıştı.
Danıştay Başkanı 25 dakikalık konuşmasını yapıp kürsüden indi. Usul gereği, bu toplantıda Türkiye Barolar Birliği Başkanına da konuşma hakkı verilir. Bu durumu fırsat bilen başkan Metin Feyzioğlu, bir saati bulan konuşmasında açtı ağzını, yumdu gözünü! Bir meslek insanı değil, âdeta bir muhalefet partisi lideri, meydan mitinginde konuşuyordu.
60 İhtilali'nden sonra yapılan 'vesayet' anayasası ile birlikte; ülkemizde muktedir olma hakkı, siyasilerden (seçilmiş iktidarlardan) ziyade; başta askerî olmak üzere üst düzey yargı erkine verildi. Onlar da bu hakkı, bugüne değin tepe tepe kullandılar. Mahut kuruluş yıl dönümü törenlerinde veya komutanların devir-teslim törenlerinde; bu zevatın yaptıkları konuşmalarla siyasete ayar çekilir ve siyasiler te'dip edilir; şamar oğlanları gibi azarlanırlardı. Bu durum ise, demokrasimizin ne denli 'güdük' olduğunun en açık göstergesi idi.
Aynı tezgâh AK Parti iktidarlarına da kurulmak istendi. Tayyip Erdoğan ve onun iktidarı diğerlerine benzemiyordu; bunlar, milletin hakkını ve hukukunu korumaya kararlıydı. Anayasa Mahkemesinin 367 garabeti, Genelkurmay Başkanlığı'nın e-muhtırası ile aranan; sözde değil özde laik ve Atatürkçü cumhurbaşkanlığı talebi; iktidardan ve o iktidarı oluşturan milletten gerekli cevabı alarak; o günkü öncü vasi konumundaki Cumhurbaşkanının (Necdet Sezer) ve askerî vesayetin çanlarına ot tıkılmış oldu!
Necdet Sezer emekli olup evine, asker de kışlasına çekilince, meydan yeri; üçlü sacayağının (Cumhurbaşkanlığı-Asker-Yargı) üçüncüsüne, yani Yargı'ya kaldı. Yargı da, vesayet adına elinden geleni ardına koymadı. Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın, Danıştay'ın kuruluş yıl dönümü törenleri; iktidarların hırpalandığı, Yürütme (hükümet) ve Yasama'nın (Meclis) yerden yere vurulduğu arenalara dönüştürüldü. Mahut vesayet güruhu, muhataplarını kum torbası addedip; vurdukça vuruyorlardı. Bunun son örneğine, daha dün Anayasa Mahkemesi salonunda şahit olmuştuk. Oradaki skandalın yankıları bitmeden; bu kez aynı oyun, daha çirkin şekliyle Danıştay'ın toplantısında sergilenmek istendi.
Tam da Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde, Barolar Birliği Başkanı'nın yaptığı konuşma; dünkü özde Atatürkçü ve laik yerine, bu kez şeklen değil özde adalet arayışı vardı! Hem de ne arayış; Baroları Meclis'in yerine koyarak ve komisyon kurup kanun taslağı hazırlayarak ve bunu dayatmayı hukukun gereği bilerek...
Hayatında hiç gitmediği ve yalnızca haritada gördüğü Van'dan sözde konteyner selamı yalanına sığınmayı maharet bilip; hükümeti en güçlü olduğu yerden vurmaya yeltenmesi, belli ki, siyasetin de çok toy bir acemisi. Zira Van depreminden sonra orada sergilenen başarıya değil Türkiye, dünya parmak ısırdı. Mağdurlara bir yıl içerisinde evleri ikmal edilip teslim edildi, artanlar ise, kiracılara verildi.
Ayrıca Feyzioğlu; 94 yıllık Cumhuriyet tarihinin tüm yanlışlarını, hatalarını ve eksikliklerini mevcut iktidara yüklemekle; gerçekte 'sirkatin söyleyip!', böyle hukukçuları, babalarının ve dedelerinin müzekkerelerini tutmak için mezarlıklara davet etmek gerekir ama!..
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çıkışı ile; milletin iktidarını istiskale yeltenen tüm vesayet odaklarına karşı bir 'milat' başlatılmış oldu. Bundan böyle, görevi ve sıfatı kim ve ne olursa olsun, herkes haddini bilecek ve millet adına hareket ettiklerini, kararlar verdiklerini asla ve asla akıllarından çıkaramayacaklar!
Artık hiç kimse, cübbesini giyip, mahut salonlardaki kürsülerden siyasi ahkam kesemeyecek! Siyaset yapmak isteyen, cübbesini çıkaracak ve milletin içine girecek. Millete tepeden bakmanın ve onu yukarıdan dizayn etmenin devirleri çok eskilerde kaldı.
Zaman tünelinde kalanlara bizden hatırlatması!