Özelleştirmeyi neden başaramıyoruz?

A -
A +

Özelleştirme eylemine ta merhum Özal'ın günlerinde başlamamıza rağmen, geçen onca zaman içinde bir arpa boyu yol alamadığımız ortada. Komünizm cehenneminden çıkan "Demir Perde" ülkeleri, özelleştirmelerini çok kısa bir sürede, bütünüyle gerçekleştirdi. Hatta; Devlet Bakanımız Kürşad Tüzmen'in işaret ettiği gibi; vaktiyle, doksanlı yılların başında Polonya'da özelleştirme konusunda dersler veriyorduk. Onlar başardı; dersi veren bizler ise sınıfta kaldık! Bu trajikomik durum, bizim beceriksizliğimizden falan kaynaklanmıyor. Ortada, halledilmesi gereken bir "zihniyet" meselesi var; bu kafalar değişmeden, bu işin üstesinden gelmemiz çok zor! Bu "zihniyet" yani özelleştirmenin karşısında yer alan ve bunu devlet-millet tutkusuyla yaptığını iddia eden güruh; özelleştirme ile bu kurum ve kuruluşların devletin elinden çıkacağına ve böylece yok olup gideceklerine inanıyor! Onlara göre bir mal devletin elindeyse kıymet-i harbiyesi var, şahıs elinde olunca bu mal heder olmuş demektir! Varlıkta ve yoklukta eşitlik! F.A. Hayek'in Kölelik Yolu kitabında A. de Tocquville'nin güzel bir tespiti var: "Demokrasi ferdi bağımsızlığın sahasını genişletir, sosyalizm ise daraltır. Demokrasi her insanın kıymetini mümkün olan azami hadde kadar yükseltir, sosyalizm her insanı bir vasıta, bir alet, bir rakam haline getirir. Demokrasi ve sosyalizm yalnız bir kelime ile birbirlerine bağlıdırlar; müsavat (eşitlik) fakat aradaki farka dikkat ediniz; demokrasi hürriyet içinde müsavat, sosyalizm ise sıkıntı ve kölelik içinde müsavat ister." Özel teşebbüsten ürken ve neredeyse bütün üretim vasıtalarını devletin elinde ve güdümünde görmek isteyen bu "zihniyet" tedavi edilmedikçe, özelleştirme adına hiçbir oluşuma ve gelişmeye imkân ve ihtimal yoktur. "... Bu kuruluşlar, devletin elinde tıkır tıkır para kazanıyor, altın yumurtlayan tavuğu neden birilerine peşkeş çekelim?" diyen bu anlayışın dünyadan, dünyanın gerçeklerinden haberi yoktur. TELEKOM'un yılan hikâyesine dönen ibretlik hali ortada! Vaktiyle özelleştirilebilseydi; bugünün parasıyla 45-50 milyar dolara satılabilecekken, bugün bu kuruluşa 2-3 milyar dolara müşteri çıkmıyor! Aynı oyun TÜPRAŞ'ta da oynanıyor. Bir mahkeme onay verirken diğeri iptal ediyor! Çin, Küba ve Türkiye!.. Geçen hafta haberini gazetemizde okumuşsunuzdur. TÜPRAŞ'ı özelleştirememenin yalnızca üç günlük zararı 30 trilyon TL oldu. Ayrıca özel sektör elindeki bu kurum ve kuruluşlar neden ziyan olsun ki? Özel sektör aptal mı ki; elindeki malı, daha da geliştirip ekonomiye katmasın? Dünya üzerinde, bizim durumumuzda iki ülke daha var: Çin ve Küba... Ancak, onlar komünist sistemle idare ediliyor. Yönetim şekli demokrasi olup da, ekonomisinin yüzde elliden fazlasını devlet elinde bulunduran tek ülkeyiz! Böyle bir ülkede özelleştirmeyi kolayca yapabilmek elbette mümkün değil! Ta merhum Özal'ın gününden beri sürdürülen çalışmalar; neticeleri itibariyle yani geçenlerde gazetemizin manşetinde belirttiğimiz gibi tam bir komediyi andırmaktadır. Yaz-boz tahtasına dönen bunca tecrübeye rağmen acaba siyasi iktidarlar neden işin hukuki alt yapısını dört dörtlük yapmazlar? Anlamak mümkün değil! İktidar, Anayasayı değiştirebilecek çoğunluğu elinde bulunduruyor. Artık, her önüne gelenin açtığı iptal davalarına pabuç bırakılmamalı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.