Pazar yazıları -17-

A -
A +

Sevgili okuyucularım; bugünkü Pazar yazısında sizlere; 60’lı senelerde İstanbul İmam-Hatip Okulu’nda kimya dersimize girip bize kimya dersini öğretmenin yanında, tabir caizse vücut kimyamızı da değiştiren hocamız muhterem Hüseyin Hilmi Işık (kuddîse sirrûh) efendiden bahsetmek istiyorum.

Bunun sebebi ise; ömürlerinin dört duvar arasında; evinde ve başta Bayezid Kütüphanesi olmak üzere çeşitli kütüphanelerde geçmiş olmasındandır. Çok arzu etmelerine rağmen; zamanın şartları ve darlığı yüzünden sevenleri ile topluca bir araya gelip sohbet edememesidir. Hasretini çektiği sevenlerinin, bu arzularını karşılamak için şöyle buyurmuşlardı: "Bizi arzulayan ve görmek isteyen, kitaplarımızdaki satırların aralarında bulabilirler!"

Mübarek Hocamızın en temel özelliği; Allahü tealaya, O’nun sevgili Peygamberine (aleyhisselam) ve onların yolunda olan İslam büyüklerine karşı, aşkla muhabbet beslemesi ve hayatlarının her anını onların talepleri istikametinde âdeta bir cetvel gibi şekillendirmesidir.

"Ben" dediği işitilmemiştir; "Bizde bizden hiçbir şey yok; ne varsa hepsi Efendi Hazretlerindendir (Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri -kuddîse sirrûh-).  Zira biz, Onları tanımadan evvel, tam aksi istikamette idik; onlar bizi oradan aldılar bu yola koydular. Artık, bu yolda ne elde ettiysek hepsi onların sayesindedir. Bütün bu nimetleri kendimizden bilirsek, nankörlük etmiş oluruz..."

Her anında; Hocaları S. Abdülhakim Arvasi hazretleri gözlerinin önündeymiş gibi davranır ve sözlerinde hep O’ndan; O’nun mübarek ders ve sohbetlerinden bahsederlerdi. Bu anlatım tarzında o kadar ileri giderdi ki; bir gün bir dostu dayanamamış ve; "… hep Hocam, Hocam diyorsun. Bu senin hocan sana ne öğretti ki, her şeyde ona atıf yapıyorsun?" diye sormuştu.

Mübarek Hocamız, dostuna şu karşılığı vermişti: "Bana bir şey öğretti; böylece her şeyi öğrenmiş oldum. O bir şey de; kim iyi, kim kötü.. Yani kim sevilir, kim sevilmez!"

Bu ise, İslamiyet’in olmazsa olmazı olan imanın ta kendisi idi. Nitekim; Mektubat-ı şerifte ne buyuruluyor: "İman var ne yok; iman yok ne var?!"

Mübarek Hocamızdan ziyadesiyle yansıyan en mümeyyiz vasıflar; onların dakikliği, tertip ve düzenli oluşları ve çok ama çok çalışkanlıklarıdır.

İsimleri ile müsemma idiler; yumuşak huylu ve ağırbaşlıydılar. İslamiyet’e ve sevgili Peygamberimize dil uzatıldığında; o yumuşak (hilm) hâlinden eser kalmaz ve âdeta aslan kesilir ve muhatabına en yüksek perdeden gürler ve onu silindir gibi ezip geçerdi.

Söz konusu din-diyanet olunca, akan sular durur; çok mühim de olsa dünya işlerini bırakır; dinini öğrenmek isteyene koşardı. Mektupla kendilerine sualler sorulur, bunlara cevap için; İstanbul içinde veya dışındaki köylere, ilgililerin ayaklarına giderek cevap verirlerdi.

Yolda giderken kahve önlerinde miskin miskin oturanları gördüğünde çok hayıflanır, hayret eder ve şu niyazda bulunurdu: "Ya Rabbi! Bu kulların zamanlarını zayi ediyorlar; ne olur; boşa geçirilen bu vakitleri bana ver!"

İmam-Hatip’te okurken Bayezid Kütüphanesi’ne sıkça giderdik. Her giden arkadaş, mübarek Hocamızı orada görürdü. Aramızda en sık giden Yakup Aşkın arkadaşımız; "Ne zaman gitsem kimya hocamız orada; ben böyle bir şey görmedim. Hocamızın ömrü kitaplar arasında geçiyor!" derdi.

Evlerinde, gün ve geceler boyu süren sürekli çalışma sonucunda öylesine yorulurlardı ki; "...başımdaki takkenin ağırlığını hissediyorum!" buyururdu.

Tembelliğin en iyi ilacının namaz kılmak olduğunu söyler ve; "...elimde değil, tembeli, bir de hanımına karşı kötü davrananı sevemiyorum!" buyururdu.

Derste; hadis-i şerif nakledeceği zaman; önce, hadis-i şerifin ehemmiyetine dikkat çeker ve "Peygamber (aleyhisselam) sözü, çok mühim kardeşim" diyerek; o bembeyaz tenleri pembeleşir ve öylece anlatır ve bizler de o çocuk hâlimizle iliklerimize kadar, söylenenleri hissederdik.

Hani, Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahu anh) efendimiz; Allahü  tealanın mahlukatına duyduğu merhametten dolayı; "Ya Rabbi! Benim vücudumu o kadar büyük yap ki; onunla cehennemini doldur ve böylece orada başka mahluk yanmasın!" buyurmuştu ya; tıpkı onun gibi; mübarek Hocamız da, kulların cehennem ateşinden kurtulmaları için gecelerini gündüzlerine katarak; dur-durak bilmeksizin çalışmışlardı.

İslam âlimlerinin eserlerinden, bal misali süzülerek hazırladıkları ve başta Tam İlmihâl (Seâdet-i Ebediyye) olmak üzere onlarca kitabı, çeşitli dillere tercüme edilerek dünyanın dört bir yanına gönderiliyor.

Âlimin kıymetini âlim anlar; Peygamber Efendimizin (aleyhisselam) ahfadından Kadıköy Müftüsü, Faziletli âlim Seyyid Ahmet Mekki Üçışık efendi, Tam İlmihal için yazdığı takriz yazısında; "Ey temiz gençler! Dînî ve millî bilgilerinizi, bu latif, benzeri bulunmayan, belki de, ileride bir benzeri yazılamayacak olan, bu kitaptan alınız!" buyurmaktadır.

Cenab-ı Hakk, kendisine emsalsiz çalışmalarının karşılığını emsalsiz versin ve cennetteki makamını emsalsiz kılsın! Amin!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.