Olayların canlı şahidi olan ve sol ve demokrat kimliği ile tanınan Halil Berktay bakın ne diyor: "... Polisin bütün mevzilenişi, kimseyi Nişantaşı kavşağının ötesine geçirmemek, Taksim'e ilerlemelerine olanak vermemek üzerineydi. Polisin, protestocuların fazla ilerlemesini önlemek için zaman zaman gaz fişeği atmak dışında bir güç kullanmama talimatı aldığı çok açıktı ve nitekim öyle de davrandılar... Ben Gezi Parkı direnişinin başından değil, ilk haftasından da değil. Bugününden, 15-16 Haziran'ından bahsediyorum. Bu ölçüler içinde, aşikâr olan, bütün saldırganlık ve şiddet inisiyatifinin eylemcilerden geldiğiydi. Artık Taksim'e ulaşmak ve tekrar işgal etmek gibi bir umutları da yoktu; sadece ve sadece, nerede ve ne ölçüde olursa olsun polisle çatışmak istiyorlardı... Biliyorum ki, bunları çıkıp söylemem ve yazmam, şimdi gene bir tepki dalgasına yol açacaktır. Aldırmıyorum. Ben bıktım artık. Bir solcu ve demokrat olarak, on yıllardır sol adına söylenen yalanlardan bıktım. 'Kol kırılır yen içinde' anlayışından bıktım. Bütün oportünist faydacılıklardan bıktım. Geçmişte ve bugün, benim kendi kuşağımda ve şimdiki kuşaklarda, maksimalist boy ölçüşmeci, saldırgan ve şiddet kullanan kesimlere 'masum gençlerdir' veya 'barışcıl protestoculardır' veya 'meşru savunma halindedirler' diye kol kanat germekten bıktım. Vakti zamanında bana ve bizlere kol kanat gerilmiş olmasından da, şimdi başka gençlere kol kanat germeye çağrılıyor olmaktan da bıktım ve utanıyorum. Günlerdir okuduğum 'polisin inanılmaz vahşi saldırıları' teranelerinin (ki, yok böyle bir şey; polis kullanabileceği şiddetin belki en fazla yüzde 10-15'ini kullanıyor) yanı sıra, eylemcilerin şiddetinden zerrece bahsedilmemesinden bıktım ve utanıyorum..."
Görüldüğü gibi; 'vicdan' yalnızca bir kelimeden ibaret değilmiş.
Yükselen Türkiye; uluslararası boyutta 'siber savaş'a muhatap kılınmış ve hedefe Başbakan Tayyip Erdoğan oturtulmuştu! Aynı anda; İstanbul'daki çalışma ofisine, Ankara'daki Başbakanlık merkez binaya ve Keçiören'deki evine saldırı ve işgal hamleleri yapılmış; herhangi birisinin işgali dünyaya servis edilerek Türkiye'nin itibarı ayaklar altına alınacaktı! Elektriği kesip; Türkiye'nin elektronik ağını iptal ettirmekle; devleti güçsüz kılacak ve meydanı resmen ve alenen çapulculara(!) teslim edeceklerdi!
İçeride Türkiye'yi bu dertlerle boğuştururken; dışarıda, G8 Zirvesi'nde Suriye için havanda su dövülmeye devam ediliyor; İran, Kuzey Irak'ta ekonomik olarak önemli köşebaşlarını tutuyor; Almanya ve Hollanda, AB üyeliğimiz yolunda açılması gereken 'fasıllar'ı veto ederek engelliyor!
Dikkat edilirse; Türkiye'yi başlattığı 'barış süreci'nde başarısız kılmak için; bir badireden diğerine sürüklüyorlar. Zira, Türkiye'nin sürüklenebileceği badire dosyaları ellerinde mevcut! Şimdiye kadar hangisini indirdilerse muvaffak oldular. İlk kez yeniliyorlar; bunu da onlara Tayyip Erdoğan tattırdı.