Politikanın vefasızlığı!

A -
A +

Mahut Ecevit hükümeti'nin beyni; eski Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ilk kez sessizliğini bozarak medyaya çıktı ve; Haber-Türk kanalında Basın Kulübü programında, karanlık kalan meşum (uğursuz) bir devri kısmen de olsa araladı. Programı izlerken, politikanın (siyasetin değil) ne mene bir şey olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Doğrusu biz; (belki de bizim gibi herkes) Hüsamettin Özkan'ı Bülent Ecevit'in mütemmim cüzü (tamamlayıcı bir parçası, unsuru) olarak görürdük. Nitekim böyle olduğunu hem Sayın Ecevit ve hem de Sayın Özkan defaatle ifade etmişlerdir. Zaten, mevcut halleri kılavuza gerek hissettirmiyordu. Hüsamettin Özkan öylesine bütünleşmişti ki Sayın Ecevit'le; özellikle hastalığı döneminde yürüyemeyen Ecevit'le yürüyor, konuşamayan Ecevit'le konuşuyordu! Başardı da ne oldu!.. Çetinler çetini bu zorluk yetmezmiş gibi; Hüsamettin Özkan'ın asıl zorluğu, üç ayrı düşüncedeki partilerden teşekkül eden koalisyon hükümetini devam ettirebilmek ve her kesimin ayrı telden çaldığı böyle bir parlamentodan lüzumlu kanunları çıkarttırmak... Doğrusu Hüsamettin Özkan bütün bunları başardı. Başardı da ne oldu derseniz; bunu belli ki, kendisi de henüz anlayabilmiş değil! Velinimeti Ecevit'e mi yaranabildi? Uğrunda onca mücadele verip Cumhurbaşkanı seçtirdiği Sayın Sezer'e mi yaranabildi? Yoksa; bütün dayanakları, tutamakları yıkıldıktan sonra; siyaseti bırakıp eve dönecekken Derviş'in ısrarı üzerine son bir umutla bel bağladığı 'Troyka'nın kurucuları Kemal Derviş ile İsmail Cem'e mi yaranabildi? Hiçbirisine yaranamadı. Uğrunda Cumhurbaşkanı ile; "nankör kedi" tanımlamasıyla tartıştığı ve hatta kendi ifadesiyle, fırlatılan anayasa kitapçığını aynı şekilde iade ettiği ve; elbette kraldan fazla kralcı kesildiği, Genel Başkanı Bülent Ecevit tarafından hem bakanlıktan ve hem de partisinden istifa ettirildi. Niçin? Bu sualin cevabını kendisi de bulamıyor! Bir kısım generaller ve kalburüstü iş adamları, buna Başbakan sen olmalısın demişler, bu sözler de Ecevitlerin kulağına gitmiş ve; at kaçmış, torba düşmüş öyle mi? Halbuki, Ecevit'in yüzüne karşı istifa etmelisiniz diyen Kemal Derviş böyle bir muameleye layık görülmediği gibi, kendiliğinden istifa etmesi bile, ne Cumhurbaşkanı ve ne de Başbakan Ecevit tarafından kabul görmemiştir. Çok manidar değil mi? Cezalandırmak yerine taltif! Bizim de anlamadığımız (!) konuya gelince; Özkan, bir taraftan Ecevit'e son derece bağlı ve saygılı, bu durumun halen de sürmekte olduğunu; siyasî hayatında her şeyi ama her şeyi kendisine danışarak yaptığını söylüyor. Diğer yandan da; velinimeti (!) Ecevit'e karşı gelen, hükümeti yıkıp erken seçimin önünü açan tanımadığı (!) Kemal Derviş'in bir sözüne itibar ederek, istifadan sonraki politik hayatını bu söze endekslemesine mana veremiyoruz. Tıpkı, kendisinin Ecevit'e karşı gelen Derviş'i cezalandırmak yerine taltif etmesine bir mana veremediği gibi... Anlaşılan o ki, politikada vefa; gerçekten yalnızca İstanbul'da bir semtin adından ibaretmiş!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.