Türkiye'mizin problemleri malum. Hangi taşı kaldırsanız gayya çukuru ile karşılaşıyorsunuz! Tıpkı komünist ülkelerdeki gibi; hantal devlet her işe el atmış; memur zihniyetiyle ve ahbap-çavuş ilişkileriyle ekonomi dahil her şey yönlendirilmeye kalkışılmış ve netice itibariyle hemen her şeyin altında kalınmıştır. Meseleler, kar topu misali yuvarlanarak büyüyüp kangrenleşmiş, karşımıza dikilmiştir. Bu durum, elbette bugünün hikâyesi değildir. Senelerin birikiminin sonucudur. Gelip geçen idare-i maslahatçı iktidarlar, meselelere neşter yerine; pislikleri görmezden gelebilmek için mütemadiyen halının altına süpürmüşler. Bakınız; sadece sosyal güvenlik sistemi, gerekli tedbirler, acilen alınmadığı takdirde, tek başına ekonomiyi içinden çıkılmaz hale sokabilir! Merhum Özal'ın kısmen düzeltmeye çalıştığı sistemi, Özal'a inat, iktidara gelenler yeniden bozmuş ve 38 yaşında insanların emekli olmasına sebebiyet vermişlerdir. Bugün Avrupa'da emeklisine en uzun süre emekli maaşı ödeyen tek ülkeyiz! Üç-beş oy uğruna!.. Ekonominin kıt kaynaklarını böylesine hovardaca harcarsanız varacağınız nokta elbette krizden başkası değildir. Popülist yaklaşımlarla, üç-beş oy uğruna; daha açık ifadesiyle koltuk sevdası uğruna bilinen birileri, bu güzel ülkemizi bu noktalara getirmişlerdir. Bir ülkenin kalkınmışlığı üç-beş zenginle olmaz. Girişimci orta sınıfı zenginleştirebilirsek kalkınabiliriz. Düne kadar, devlet kesesinden birileri zengin ediliyordu. Krizle beraber bir Kemal Derviş geldi de; iktidarların, devlet imkanlarının peşkeş çekilmesini önletebildi!. Mevcut AK Parti iktidarı aynı süreci büyük bir titizlikle sürdürüyor. Cumhuriyet tarihinde ilk defa özel sektör eliyle büyümeyi gerçekleştirebildik. Özel girişimcinin talebi, devletin ekonomiden elini eteğini çekmesidir ve siyasi iktidarlardan beklentisi, Türkiye'yi bir kurumlar ve kurallar ülkesi haline getirmesidir. Bakınız, yabancı sermaye de bundan dolayı gelmiyor, gelemiyor! Geçen sene özel sektör, 45 milyar dolarlık yatırım yaptı; ülkeye giren yabancı sermaye ise, yalnızca bir milyar dolardır! Ülkemizde, bugüne kadar müteşebbis önünü göremiyordu. Zira, güven ve istikrar yoktu. Hiç unutmuyorum; merhum Sakıp Sabancı bir kriz ve Türk parasının devalüe edilişinin ardından şöyle diyordu: "... Akşam yattım. Sabahleyin kalkınca servetimin yüzde 70'ini kaybetmişim!.." Dünyanın neresinde böyle bir yönetim tatbikatı ve müteşebbisine bu denli zulüm vardır? Böyle bir sistemde nasıl üretim yapılır ve iç ve dış pazarlarda rekabet edilebilir? TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Çerçeve'den Yansımalar" programımızda açıkladı: "...Türk özel girişimcisi olarak, hükümetlerden teşvik istemiyoruz. Girmeye çalıştığımız AB ülkelerindeki sistemi istiyoruz. Bunun için de yapısal reformları şart olarak görüyoruz. Madde başlıkları halinde bunları özetlersek; hukuk reformu, sosyal güvenlik reformu, vergi reformu, bankacılık sisteminin iyileştirilmesi, enerji reformu ve bürokrasi illetinden kurtulmak..." Bürokrasiye tipik bir misal! Sayın Hisarcıklıoğlu, bütün bu madde başlıklarının açılımlarını yaparak, nelerin nasıl yapılmasını uzun uzun anlattıktan sonra bürokrasiye tipik bir misal verdi. "... Marina, yat işletmeciliği bilindiği üzere turizmde ençok döviz getiren bir iş koludur. Böyle bir yatırımın bizim ülkemizde yapılabilmesi için, yalnızca iznini alabilmek yedi sene sürüyor. Bu yedi sene zarfında 17 bakanlıkla ve onların ilgili kurumları ile boğuşmanız gerekiyor! Bizim gibi Akdeniz'e sahili olan İtalya'da ise, müteşebbis üç ayda iznini alıp yatırımına başlayabiliyor. Şimdi düşünün, dünyada hangi sermaye bizim ülkemizde böyle bir işe kalkışmaya cesaret edebilir?..."