İslam âlimleri buyuruyor ki: "Olması muhakkak olan şeyi olmuş bilmek lazımdır!" Dünyaya gelip de ölmeyen var mı? Bizler de dünyada olduğumuza göre; bizi de mukadder akıbet elbette beklemektedir. Balık tutmaktan başkaca bir işi olmayan adamcağızın oltasına, bir gün, ağır bir şey takılıyor. Çekiyor, bir de bakıyor ki, oltaya takılan bir kuru kafadan başkası değildir. Uzun uzun kuru kafaya bakıyor ve söylenmeye başlıyor: "Ey, kuru kafa! Sen kim bilir sağlığında kimdin? Belki de herkesin itibar ettiği, zengin birisi idin. Bak, ne hale geldin! Belki de sen padişahtın; kim bilir, belki de fakir bir hizmetçi idin..." Saatlerce bu şekilde sayıyor; kuru kafaya çeşitli meslekler sıfatlar yüklüyor. Sonra, derin bir iç geçiriyor ve derhal tövbe edip elindeki oltayı attığı gibi; doğruca ilim tahsiline koşuyor. İlimde ilerliyor ve İbn-i Semmak oluyor. İmam-ı Ali Rıza ile sohbet ediyor ve asrının evliyası oluyor. Ma'rufu Kerhi, Firuz isminde bir Hıristiyan çocuğu iken, onun Müslüman olmasına sebep oluyor ve onu irşad ediyor... Bir gün, Halife Harun Reşid, bu zattan nasihat istiyor; buyuruyor ki: "Kendini mahşer yerinde, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda hesap veriyor olarak kabul et. Hakkında verilecek karar, ya cennet veya cehennem olacaktır; buna göre yaşa!" Evet, hadis-i şerifte ifadesini bulduğu gibi; insan, dünyanın, dünyalıkların peşinde koşmada; oysa aynı hızla, ölüm de insanı kovalamada! İnsan, düşünmeli ve sormalı: "Ben neyim ve neye memurum? Bu dünyaya kendi isteğimle mi geldim; bu dünyadan kendi isteğimle mi gideceğim? Gideceğim yer neresi? Gideceğim yerde beni neler ve kimler karşılayacak? Bu dünyada yaptıklarımın hesabı benden sorulursa, ne şekilde cevap verebilirim? Daha doğrusu cevap verebilir miyim?.." Allahü tealanın insanoğluna verdiği en büyük nimet iman nimetidir. İmanın şartı ise, Allahü tealanın dostlarını dost bilip onları sevmek, düşmanlarını ise, düşman bilip onlara buğzetmektir. İnsanın terbiyesi, biri vücudunda bir diğeri kalbinde olmak üzere iki yerinde olur. Asıl olan, boş bulunan kalbi Allahü telanın ve O'nun sevdiklerinin sevgisi ile doldurup, vücudu da kalbin emrine vermektir. Ölmek üzere olan insanın evvela beyin hücreleri ölür. Hiçbir şey hatırlayamaz. Ama kalpte sevgi varsa; kimin sevgisi varsa, o sevgiyle ahirete göçülür! Son nefes, bunun için tehlikelidir! Çünkü o anda, hatırlama, düşünce, ilim yok; yalnız kalpte hal, sevgi vardır!..