Eskiden AB'nin hakkımızda hazırlamış olduğu raporlar epeyce ses getirirdi. Şimdilerde ise, eski heyecanını vermiyor. Bunun sebebi, bizim AB yolundan caydığımız manasına gelmez. Şu hususu hemen belirtmeliyiz ki, Türk halkında, AB'ye girme konusunda eski aşk ve istekten eser kalmadı. Bir zamanlar yüzde seksenleri zorlayan bu talep, bugün itibariyle yüzde otuzların altına düşmüş vaziyettedir. Tekrar ifade edelim ki, bu durum asla AB normlarından caydığımız manasına gelmez. AB, kendi içinde heyecanını yitirdi. İtalyan, Alman ve Fransızlarda olduğu şekliyle; çapsız liderler elindeki bu birlik, istikbale matuf hiç de iyi işaretler vermiyor. Kendi içindeki problemleri halledeceğine, yeni problemlere kapı açan birlik; bu belirsiz haliyle bile Türkiye'ye tepeden bakabiliyor ve onu oyalamak için elinden geleni-gelmeyeni ardına koymaktan geri kalmıyor. Ne demişler; niyet hayır akıbet hayır! Bir tarafın niyeti bozuk olunca, bu durum ister istemez karşı tarafa da yansıyor. Zira zorla güzellik olmaz. Türkiye, aynı normları, AB'ye girmeden de pekala yaşayabilir. Yeter ki bizde o azim ve kararlılık olsun. Raporda Türkiye'deki fikir ve ifade özgürlüğü; içerideki bir kısım gazetecinin ismi verilerek tenkit ediliyor. Sanki o gazeteciler, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı içeride tutuluyormuş gibi gösteriliyor. Burada kastın olmadığını farz etsek bile, nereden esinlendikleri ve kimlerin ağzıyla konuştukları belli değil mi?!. Bakan Egemen Bağış'ın ifade ettiği gibi; yakında onlar hakkındaki raporları biz yazacağız! Ne demişler; kötü komşu insanı ev sahibi yapar! AB'nin öncüleri konumundaki Almanya ve Fransa'nın, Türkiye'ye karşı olan bu küstahça tavırları bize ders olmalı ve bir an önce demokratik anayasamızı kuvveden fiile çıkarmalıyız...