Ruhlar kan ağlıyor!

A -
A +

Şu insanoğlu gerçekten bir âlemdir! Dünya üzerine indirilişinden beri; tanımanın, bilmenin ve bunlara göre yaşamanın mücadelesini veriyor. Mahdut yaratılışı dahilinde; etrafındaki eşya ve hadiselere nüfuzda ve onları hükmü altına almaktaki ısrarında müthiş bir gayret içindedir. Bu yolda aldığı mesafe ve katettiği merhale küçümsenemez. İnsanoğlu en büyük yanlışı ve eksikliği kendini tanımada göstermiştir! Bundan dolayı da çok zaman haddi aşmış ve beklediği mutluluğa çok az kavuşabilmiştir. İnsanoğlu en ziyade kendisinin cahilidir! Ruhunu nefsinin emrine vererek ve nefsinin arzu ve heveslerinin iştihasını alabildiğince kabartarak ve; sözde onları tatmin edebilmek için de bir ömür boyu didişerek; 'oh, hayat varmış!' demeyi denemiş ama, ne mümkün! Asıl cevherin ruh olduğunu; hakiki mutluluğa erişebilmek için bu ruhun tatmin edilmesi ve bunun da ancak ve ancak; hakiki sahibini anmakla rahat ve huzur bulabileceğini bir türlü akıl edinemedi! O, mutluluğu hep parada aradı! En ziyade mutsuzların, en zenginler olduğunu görmesine rağmen; aynı yolu kendi nefsinde denemekten bir an geri durmadı! İnsan kelimesi; Arapça (ne-si-ye) kökünden yanı 'unutmak' aslından geliyor. İnsanoğlu bu ismi evvela kendini, aslını unutmakla aldı! 124 binden ziyade gelen Peygamberlerle; defaatle ikaz ve irşat edilmesine rağmen, o, gerçeği unutmayı ve nefsine tabi olmayı yeğledi! Böylece; mutluluk, insanoğlu için 'Anka Kuşu' oldu! Ruhunu inkar ve iptalle; nefsini alabildiğince serbest bırakarak; 'daha! daha!' diyerek; neredeyse bütün bir dünyayı semirmesine karşılık; hastalıklarını ve rahatsızlıklarını artırmaktan başka bir şey yapmadı! İnsanoğlu bugün, maddi ve manevi olarak sayısız hastalığa müptela. Ne hazin tecellidir ki, hâlâ şifasını; nefsinin arzu ve heveslerinin peşinde koşmakta arıyor! Nefsinin arzularını yerine getirdikçe; sahip olduğu her şey ona ıstırap veriyor! Neden? Unuttuğu ve terk etti sandığı ruhu kan ağlıyor da ondan! İçi çürümüş; lime lime olmuş bir bedeni envayi çeşit makyaj malzemesiyle ne kadar allayıp pullasanız; bütün bu yaptıklarınızla kendinizi ve kendiniz gibi olan karşınızdakileri aldatabilirsiniz! Onlarla birlikte; yalandan güler ve eğleniyor gözükebilirsiniz! Dışarıdan, cakanıza bakılınca, şeytanı da çatlatabilirsiniz! Ama, gerçek öyle mi? Biliyorum; sizler, kendinizi unutmak için içiyor ve bunun sonucunda da zil takıp oynuyorsunuz! Ya; hakiki gerçekle yüz yüze kaldığınız vakit; unutmayı unutturacak o dehşetli ölüm hali gelip çattığında ne yapacaksınız?! O vakit; ölmemek elinizde mi? Olmadığına göre; olması muhakkak olan şeyi de, şimdiden olmuş bilmek gerekmez mi?! O halde; 'Ölmeden evvel ölünüz!' buyuran en büyük insanın, bu, gerçeğin ta kendisi olan mübarek sözlerine niçin kulak asmazsınız?! Yoksa, ölmemek gibi bir garantiniz mi var?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.