Şu hususu hemen belirtelim ki, Saddam başka Irak halkı başkadır. Nitekim, Saddam evvel emirde kendi halkının başına beladır. Onun için, Saddam'dan kurtulmak Irak halkına ve insanlığa yardım ve hizmettir. Birinci Körfez Savaşı'nın Türkiye'ye maliyeti bellidir. Her şeye rağmen, Türkiye'nin en hassas olduğu konu; Kuzey Irak'taki Kürt oluşumdur. Malum; burada iki büyük Kürt grup var. Barzani'nin başında bulunduğu Kürdistan Demokratik Partisi ve Talabani'nin başını çektiği Kürdistan Yurtsever Birliği. Bunlardan Talabani, Türk düşmanı olup, Türkiye aleyhtarı sinsi politikalar takip ediyor. Türkiye'nin derdi bunlarla bitmiyor elbet. Kendi hudutları içinde; 15 senedir silahlı eylem yapan ve başının Türkiye'ye teslim edilmesinden sonra, siyasallaşma sürecine girdiğini iddia eden eski adı PKK ve yeni adıyla HÖP (Halkların Özgürlük Partisi); arkasına Avrupa'yı alarak, sözde demokratik hak ve hürriyetler adı altında ve gerçekte bölücülük adına ülkeyi tehdit ediyor! Bütün mesele; Saddam sonrası Irak'ın toprak bütünlüğünün temin edilip edilemeyeceğidir. Evet; Irak sun'i bir devlettir; ancak, mevcut durumu daha da sun'ileştirip, şu andaki fiili durum gibi 3 parçalı Irak'ın bölgeyi daha büyük istikrarsızlığa götüreceği, su götürmez bir gerçektir. Mesela; Kuzeydeki Kürt oluşum, başta Türkiye'nin, Suriye, Irak ve İran'ın başını ağrıtacağı gibi; Güneydeki Şii oluşum da, Arapları ve İsrail'i tehdit edecek mahiyettedir. Bu durumda, Musul ve Kerkük'teki Türkmen oluşumunun hali ne olacaktır? ABD, mademki Irak'ta demokrasiden bahsediyor; o halde, yapılacak iş, her hal ve şartta Irak'ın toprak bütünlüğünü, mevcut oluşumlara otonomi vererek sürdürmektir. Türkiye, şimdiyi kadar olduğu gibi, olayları kenardan seyredebilir! Bu takdirde; önceden olduğu şekliyle yalnızca bedel öder ve kurulacak Irak masasında asla söz sahibi olamaz! Yahut, İncirlik Üssü'nü ve hava sahalarını açmak gibi, kerhen ve zoraki bir yardımda bulunur ki; bu hareketiyle de Türkiye'yi söz sahibi yapmazlar. Çünkü; ABD İncirlik Üssü'nü zaten kullanıyor ve Doğu ve Güney Doğu'daki askeri havaalanlarının yapımında mali desteği ABD sağlamıştı. Bir de; Türkiye'nin ABD'nin yanında fiilen savaşa girmesi söz konusu olabilir! Türkiye, bu üç seçenekten birini tercih edip tatbik edebilir. Görüldüğü üzere; her birinin getirisi ve götürüsü birbirinden farklıdır. Mesele; inandığımız görüşe ve onun doğuracağı sonuca ABD'yi ikna etmektir! Özal, bunu yapmış ama, ne yazık ki bizimkileri ikna edememişti! Dün, tu-kaka ettiğimiz Özal'ı bugün, daha büyük bir özlemle yeniden arıyoruz! Bulabilecek miyiz dersiniz?