Önce AK Parti'nin 22 Temmuz seçimlerinde almış olduğu oy oranını bir irdeleyelim. Malum, bu seçimlerde kullanılan oy oranı yüzde 84 dolayındadır. Yani oy kullanması gereken vatandaşlarımızdan yüzde 16'lık bölümü sandık başına, şu veya bu sebeple gidememiştir. Veya gitmiş olmasına rağmen (bu duruma birçok sandıkta müşahitlerimizce rastlanmıştır) seçmen listesinde ismi yazılı olmadığından oyunu kullanamadan dönmüştür. En objektif değerlendirmeye göre, AK Parti geçerli oyların yüzde 50'ye yakınını (%47) aldığına göre; geride kalan bu yüzde 16'lık kısmın da en az yüzde 50'si AK Parti'lidir. Ayrıca şu hususu da belirtmeliyiz ki yalnızca İstanbul'un üç seçim bölgesinde, AK Parti'ye verilip de geçersiz addedilen oy sayısı 120 bine yakındır. Bunun da sebebi oy pusulasının azizliğidir. Siyasi partilerin yuvarlağı ile bağımsızların yuvarlağı alt alta geldiğinde; seçmen ya iki yuvarlağa birden "evet" mührünü bastı yahut da en alttaki yuvarlağı tercih etti ki, bu, bir bağımsız adaya aittir ve diğer bağımsızlara göre aldığı oy on binlerle ifade edilmektedir. Her neyse; bütün bunlar gösteriyor ki, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde milletimiz kahir ekseriyetle (%55'e yakın) AK Parti'yi tek başına iktidara getirmiştir. Zaten geçerli oylar dikkate alındığında, oy veren iki kişiden biri AK Parti'yi tercih etmiştir. Hal böyle iken; demokrasi tarihimizin safsata (demagoji) üstadı Süleyman Demirel'in değerlendirmesini duydunuz mu? Ona göre; AK Parti yüzde 47 oranında oy almıştır, o halde toplumun yüzde 53'ü AK Parti'ye karşıdır! Rodeocu Süleyman Demirel İşte Süleyman Demirel bir ömür boyu rakamları böylesine eğip bükerek siyaset yapmıştır ve çoğu kez de iktidarda kalmayı başarmıştır! Hiçbir zaman muktedir olamamış ama zahiren iktidarda bulunmuştur. Zaten bu durumunu kendisi de vurgulayarak kendisini "rodeocu" hırçın atın sırtındaki eğitmen olarak tanımlamıştır! Tabiatıyla onun bu durumu şu Karadenizli fıkrasını andırmaktardır: İki Karadenizli arkadaş, ilk defa İstanbul'a gelirler ve yolları Galata köprüsüne düşer. O kalabalık arasından yürümekte iken, bir tanesi bir omuz darbesi ile yeri boylar! Ayağa kalktığı gibi, kendisine omuz atan adama yumruk atmaya başlar. Oysa ki kendisine omuz atan İstanbullu boksördür ve bir vuruşta tekrar yere düşürür. Karadenizlinin arkadaşı teke tek mücadelenin erdemine inandığı için kavgaya karışmaz; sadece seyreder. Bakar ki, arkadaşı her ayağa kalkmak istediğinde bir yumruk darbesiyle yeri boylamaktadır; bu kez yine kavgaya karışmaz ama yanına sokulur ve alçak bir sesle: - Bıçağı tak ona!.. Tak ona bıçağı!.. Yerdeki hemşehrisi, kızgınlık içinde kendisine döner ve; - Ah! Bir dikine durabilsem; ne yapacağımi biliyorum ama!... Gerçekten de Sayın Demirel 40 yılı aşkın siyaset hayatında tıpkı bir rodeocu gibi, hırçın atın sırtında durmak istemiş; çoğu kez de yeri boylayarak bir türlü muktedir olamamıştır. Yüzde 21'le cumhurbaşkanlığı yaptı Onun hırçınlığı olsa gerektir ki; kendisi yüzde 21'le cumhurbaşkanlığı makamına çıkıp oturmuş ve dememiştir ki; yahu (!) ben ne yapıyorum, bu halkın yüzde 79'u bana karşı!... Bu yüzden olacak ki, demagojiye sarılmış ve onu öyle ustaca kullanıp işlettirmiştir ki, adeta demagojinin üstadı olmuştur. Hiçbir zaman muktedir olamamışsa da, kendisini bunca sene kah tek başına, kah çeşitli koalisyonlarla hükümete ve hatta reis-i cumhurluğa taşıyan bu millete saygı gerekmez mi? En ufak baskıyı görünce alıp kaçmaya alıştığı şapkasını bir kere olsun, böylesine ezici bir başarı karşısında çıkarması gerekmez mi? Milletin bunca verdiklerine ahir ömründe bir kerecik teşekkür etse ne olur? İnanın, hiçbir şey kaybetmez.. Tabii bunların hepsi bir nasip meselesidir.