Ülkemiz için, demokrasi adına çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Zifiri karanlığa mahkûm edilen devlet hayatımızın üzerindeki kalın şal çekilmeye başlandı. Bugüne kadar böyle bir işe cesaret edilemedi; sebebi malum; gelip geçen onca hükümetlerin hiçbirisinde böylesine kararlı bir siyasi irade sergilenemedi. Yalnızca siyasi iradenin kararlılığı da yeterli değildir. Elbetteki bu kararlılığı taçlandırmak yargının işidir. Malum, İtalya'da efsaneleşen bir savcı vardı. Bizde de bu işin kahramanlığına soyunan savcı Zekeriya Öz, geceli-gündüzlü çalışarak öncülük görevini yaptı. Toplumun genel bir kabulle baskısının olduğu Susurluk soruşturması dönemini hatırlayın; ne Zekeriya Öz gibi kahraman bir savcı vardı, ne de kararlı siyasi bir irade mevcuttu. O günün Meclis Araştırma Komisyonu, çağırmasına rağmen; bir kısım asker-sivil bürokrat gidip ifade vermemiştir. Ne kadar beğenmesek de; bugün gelinen noktaya bakın ki, bir çağrıda onlarca general tutuklanabiliyor! Dün, bu durumun hayalini kuranları bile kodese tıkıyorlardı! Karanlık yapılanmanın her kesimden ayağı olduğu gibi, basın ayağı da var; dikkat ederseniz bu ayak, Ergenekon soruşturmasını iki gazetecinin yayınlanmadan el konulan kitaplarına indirgeyerek işi sulandırmak istiyor! Halbuki bu gazetecilerin, henüz ne ile suçlandıklarını bilmiyoruz. Dereyi görmeden paçayı sıvamak da bize özgü bir hal, zahir. Bu mesele Türkiye demokrasisinin 'olmazsa olmaz'ıdır. Türkiye, bu girift dehlizden geçerek genel seçimlere gidiyor. Demokrasimizin en hayati konusu karşısında siyasi partilerimizin tavrı ve yaklaşımları belli. İktidar partisi konunun üzerine gidilmesini isterken, ana muhalefet CHP ile diğer muhalefet partisi MHP, hadisenin üzerinin örtülmesinden yana! Milletimiz de tercihini, bu yaklaşımlara bakıp gösterecek; davanın savcısı mı, avukatı mı olduğunu sandıkta gösterecek!