Demokrasimizin en büyük zaaf ve eksikliği; devlet müessesesini muammalaştırmasından ve neredeyse 'la yüs'el' kılmasından kaynaklanmaktadır. Kuruluş zamanında devletin hemen her işe müdahil olmasının bir gerekçesi ve mantığı olabilir. Çünkü; kurulmakta olan devlet, bir Cihan Devleti'nin (Osmanlı İmparatorluğu'nun) külleri üzerinde yeşertildi ve o günün şartlarına göre dizayn edildi. Bundan sonraki süreçte; müdahil olmadığımız 2. Cihan Savaşı'ndan sonra, çok partili demokratik hayata geçtiğimizde; devleti aynı sürece tabi kılamadık! Hantal ve devasa yapısıyla her işe el atan ve netice itibariyle hiç birisini tam manasıyla başaramayan; hepsinden önemlisi, neyi, niçin ve ne yaptığı belli olmayan ve hiçbir surette kendisinden hesap sorulamayan bir yapıyla bu günlere geldik. Öyle ki, suç işleyen devlet memurunu bile yargılamak bir mesele idi! Güler yüzlü ve müşfik olması gereken devlet, bütün kurum ve kuruluşları ile milletinin hizmetinde olacakken; çatık kaşlı ve asık suratlı olarak milletine emreden bir konumda oldu! Bu halin sonucu olarak; o gün bugün devlet-millet kaynaşması bir türlü temin edilemedi. Devlet, mütemadiyen kendisini vatandaşından gizledi! Vatandaşın, olup bitenlerden bilgi edinme hakkı yoktu! Orası devletti; yanlış yaptıysa bile bir bildiği vardı, der geçerdik! Zaten; devletin ne yaptığını; devleti yöneten ve yönlendiren tepedeki bir avuç insan bilirdi. Onların da kerametleri kendilerinden menkuldü! AK Parti iktidarı bir ilke imza atıyor ve; vatandaşın bilgi edinme hakkını kanunla teminat altına alıyor! Böylece vatandaş, hem ne olup bittiğini bütün açıklığı ile öğrenecek ve hem de hakkını arayabilecektir! Şimdiye kadar hakkını arayamıyor muydu derseniz; ne olup bittiğini. Haklarının nasıl gaspedildiğini bilmediğine göre; neyin hakkını, kimden ve nasıl arayacaktı?! Devlet; kendi mantığı içinde 'İhale Kanunu' hazırlıyor; devlet yönetiminde bulunanlar bu kanunla hem ihale takipçiliği yapıyor ve hem de istediği kişileri devlet sırtından zengin ediyordu! Milletten gizli yapılan bu olayda alan memnun veren memnundu! Peki, bu devletin denetim mekanizması yok muydu? Devlet ve millet soyulup soğana çevrilinceye kadar bu müfettiş kadroları ne yapıyordu? Minareyi çalan kılıfını hazırlıyordu! Her şey kitabına o kadar uygun yapılıyordu ki, müfettişlere yalnızca; 'aferin' demek düşüyordu. Şimdiye kadar devletin çarkını işletenlerin aklına bu 'karakuşi' hal gelmedi mi? Elbette geldi ama, 'karanlık oda'da yaşamak ve işleri zifiri karanlıkta yürütmek işlerine geliyordu! 3 Kasım seçimleri, Türkiye'deki yolsuzluklar için bir milattır! Gırtlağına kadar yolsuzluğa bulaşan devlet yöneticilerinden millet hesap sormak istiyor! Bunu, sandığa yansıttığı oylarıyla sessizce haykırdı! İktidardan beklenen; bu durumu dillendirip, milletin hakkını kurtarması ve bundan böyle de korumasıdır!