Hükümetler, vergiyi düşürüp tabana yayamayınca; tuttuğundan alma yönünü tercih ediyor ve tabiatıyla bu alış oranı ve şekli tam bir servet düşmanlığına dönüşüyor! Bunun en son ve tipik misali, meriyete konulan emlak vergisidir. Malum; 4 senede bir değer artışı yapılıyor. En son 1998 senesinde yapılmıştı, dolayısıyla 2002'de de değer tespiti oldu. Bu değer tespitini mahalli idareler yapıyor. Bakınız; üst üste fahiş hatalar yapılarak, şimdiye kadar normal olan bu emlak vergisi, nasıl bir servet düşmanlığına dönüşüyor. Emlak vergisinden aslan payını belediyeler alacağı için; bu zevat, masa başında oturarak, kafalarına göre değer tespitinde bulunmuşlardır. Elimizde İstanbul ilçe belediyelerinin, sokak sokak, cadde cadde hazırlamış oldukları kitapçıklar var. Bunlar, 1998 senesi ile mukayese edildiğinde; artışın semtlere göre, 70 katına kadar çıktığını görüyoruz. Oysa, depremden sonra İstanbul'da emlak fiyatları, büyük oranda düşmüştür. Bu fahiş değer artışları ile yetinmeyen ve bunları az bulan hükümetimiz de, emlak vergi oranını bir kat daha artırdı! Neticede; Türkiye'deki 18 milyon emlak vergi mükellefi, mağdur edilmenin ötesinde; tek kelime ile cezalandırılmaktadır! Bu, servet düşmanlığı değil de nedir? Televizyonlarda da izlemişsinizdir; bu tür sosyal konulara duyarlılığına şahit olduğumuz Ankara Ticaret Odası Başkanı sayın Sinan Aygün, örnekler vererek, işin vahametini ortaya koydu. Buna göre; 1998'de 2 milyon TL emlak vergisi ödeyen mükellef, bu sene 40-80 milyon TL vergi ödemek zorunda! 20-140 kat arasındaki artışı ne ile izah edebilirler? Öyle ki, vatandaş, kendisine dayatılan rayiç bedelden emlakini vermeye hazır! Belediyeler veya hükümet, bu değerler üzerinden, vatandaşın malını hem satın alsınlar ve hem de istedikleri emlak vergi oranını yansıtıp tahsil cihetine gitsinler! Kendileri deyip, kendileri oynadıklarına göre; böyle yaparak, vatandaşı da bu dertten kurtarmış olurlar! Size şaka gelmesin; 1998'de 100 milyon TL emlak vergisi ödeyenden bu sene 14 milyar TL vergi isteniyor ki, neredeyse vatandaşın emlakinin değerine eşit! Bu nasıl vergi anlayışıdır; bu, zulümden öte bir nevi işkence değil de nedir? İnsaf diye bir kelime; bizim mahalli olsun genel olsun idarecilerimizin sözlüklerinde yok anlaşılan! İyi de; meteliğe kursun sıkan vatandaş, bu paraları nereden bulup da ödeyebilecek? Hapishaneleri boşalttık diyorsanız; oraların kapasitesi belli; yoksa, bütün bu 18 milyon emlaki hapishaneye mi dönüştürmek niyetindesiniz?! Cumhurbaşkanı da maalesef bu kanunu onayladı. Tek ümidimiz, sayın Sinan Aygün'ün, Danıştay'da açtığı dava! İdarecilerimiz yok; bari hakimlerimiz olsun!