Sevgi çağlayanı -3-

A -
A +
"Geç kaldınız! Ben gitmek durumundayım. Ama, ben her şeyi Enver'e anlattım. Sizler ondan dinlersiniz!"
 
Enver Ağabey, mübarek Hocasıyla baş başa saatler geçirirler. Öğlen vakti olur; Enver Ağabey'i imam yapıp birlikte namaz kılarlar. Hocaları, giyinip yola koyulduğunda; bir de ne görsünler? Tatlının hatırına(!) geç kalan diğer arkadaşları, peş peşe çıkageldiler. Hilmi Efendi, onlara şöyle buyurdu: "Geç kaldınız! Ben gitmek durumundayım. Ama, ben her şeyi Enver'e anlattım. Sizler ondan dinlersiniz!"
Bir ömür boyu, bıkmadan-usanmadan; dur-durak bilmeden anlattılar, anlattılar!!!
Enver Ağabey, hocasının telkini ile, Kuleli'den sonra askeriyede devam etmek istemez. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nden mezun olur ve aynı kürsüde asistan olarak akademisyen görevini başarı ile yürüttü. Üstün başarısından dolayı NATO'dan burslu olarak Napoli'ye gitti; eğitimine orada devam etti.
Napoli (İtalya) şehrinde tek başına yaşamakta olan ve kapısını kimselere açmayan; Abdülhamid Han'ın zevcelerinden Behice Maan Hanımefendi ile bir hatırasını anlatmıştı Enver Ağabey:
"Büyükelçilik vasıtası ile evini buldum. Gittim; kapıyı defalarca çalmama rağmen açılmadı. Bir saate yakın bekleyip döndüm. Dönerken kapının altından bir mektup attım. Mektubumda kendimi tanıttım ve tekrar geleceğim gün ve saati belirttim...
O gün geldiğinde gittim. Heyecanla kapıyı çaldım; bir daha çaldım; bir daha çaldım ve bekledim. On dakika sonra kapı açıldı; kadife sesli yaşlı bir kadının; 'kim o?' sesi duyuldu. Kendimi takdim ettim ve hocamızın selamlarını, iyi dileklerini ilettim. İçeriye aldılar; üzerlerine sinmiş yılların yorgunluğu ile karşımdaki koltuğa âdeta yığıldılar. Nemli gözlerle beni uzun uzun süzdüler ve; 'yıllarımız burada, fakr ü zaruret içerisinde geçti. Ne arayan ne soran oldu. Yalnız Merhum Başvekil Adnan Bey zamanında Büyükelçimize talimat verilmiş; o, zaman zaman uğrayıp belirli bir harçlık bırakıyordu. Başvekili idam ettiler; ondan sonra, Büyükelçilikten de gelen giden olmadı. Artık, tevekkülle ölümü bekliyorum. Bir anne için, hasreti çekilen şeylerin başında evlat kokusu gelir. Yetmiş senedir bu hasretle kavruldum. Ellerini öpmek için eğildiğimde, titreyerek ağlıyor; gözyaşlarımla mübarek ellerini ıslatıyordum. Başımı, müşfik bir anne gibi okşayıp kokladı ve sel olan gözyaşlarını akıttı. Artık, ziyaretlerimin sebebi; karşılıklı ağlayıp hasret gidermekti! Her ay ziyaretine gittiğimde; burstan aldığım paranın kuruşuna dokunmadan; kendisine fark ettirmeden masanın üzerine bırakıp ayrılıyordum. Sonra izin çıktı; Türkiye'ye geldi. Burada vefat etti; vasiyeti gereği, cenaze namazını mübarek hocamız kıldırdı..."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.