Doğuştan
cömertti; verince dünyalar onun olurdu. Hocasından işittiği;
cömertlikle ilgili bir ayet-i kerimenin tefsirini anlata anlata
bitiremiyordu...
Enver Ören Ağabey'in yaratılışı; diğer bir ifade ile hilkat (yaratılış) kumaşı, Rabbani terbiye ile dokunmuştu. Hocası (H. Hilmi Işık Efendi Hz.),
O'nun kumaşını ölçüp-biçip-kesip-dikerken hiç zorluk çekmedi. Kalbinden
fışkıran feyzleri ve mübarek ağızlarından dökülen bilgileri, âdeta bir
sünger gibi emiyor ve onlarla kalbini ve her zerresini beziyordu...
Doğuştan
cömertti; verince dünyalar onun olurdu. Hocasından işittiği;
cömertlikle ilgili bir ayet-i kerimenin tefsirini anlata anlata
bitiremiyordu. Cömertlikle ilgili ayet-i kerimenin izahı, Bursalı İsmail
Hakkı Hazretlerinin "Ruhu-l Beyan" tefsirinde yapılmaktadır. Şöyle ki: "Cömertlik,
Cennetliklerin sıfatıdır ve Cennet, cömertler yatağıdır. Karşılıksız
vermek, Allahü tealanın sıfatıdır. Cömert yaratılışlı kafirler bile, bu
güzel huylarının karşılığını; hem dünyada ve hem de ahirette
göreceklerdir. Mesela; Bursa'nın Altıparmak Mahallesinde yaşayan bir
kısım Yahudiler, âdeta, insanlara bir şey vermede yarış için
yaratılmışlardır. Asla, misafirsiz sofraya oturmazlar. Kimin, neye
ihtiyacı varsa; onu karşılamak için seferber olurlar. Vererek ve
başkalarının rahat etmeleriyle huzur bulurlar. İşte, bu cömert
Yahudiler, vefat edecekleri zaman (ölüm halinde), kendilerine gösterilen
ve; 'bu zatı tanıyor musun?' diye sorulan; Ahir zaman Peygamberi
Muhammed aleyhisselamı, özlem ve iştiyakla tanırlar ve iman ederek son
nefeslerini verirler!"
Cömertliğin kâfirdeki yansıması bu ise; ya, Müslümandaki nasıldır?
Vaktiyle;
yurt dışında öğretim üyesi olarak çalışan bir arkadaşla; gazete için
haftalık yazıda; aylık 100 dolara anlaşmıştık. Bu kişi, bir ara
Türkiye'ye geldi ve şehir dışında bulunan Enver Ağabey'i
ziyaret etti. O'na, çocuklarını İslam terbiyesi ile yetiştirebilmesi
için, Türkiye'ye göndermesi gerektiğini; üç kız çocuğu olduğunu ve bütün
bunlar için de paraya ihtiyacı olduğunu söylemiş. Enver Ağabey
de, o kişinin maaşını beş bin dolara çıkardığını bize bildirdi. Bizler
hayret ettik. Çünkü hiçbirimiz o kadar maaş alamıyorduk...
Birkaç sene sonra, Türkiye'de ekonomik kriz oldu; maaşları gözden geçirince, ilgili arkadaşın maaşını Enver Ağabey'e hatırlattık ve; "biz onu 100 dolarla idare ediyorduk; sizse, bunu beş bin dolara çıkardınız" dedik. "Siz ne diyorsunuz?" dedi; "o, bana anlattıklarını size anlatsaydı, siz on bin dolar verirdiniz!" demez mi?!.
Her
zaman söylediği şey şuydu: "Elimde değil; vermeden edemiyorum. Bakın;
bu kadar sıkıntı içinde olmamıza rağmen, Cenab-ı Hak bana Ağrı Dağı
kadar altını verse; ertesi güne bırakmam hepsini dağıtırım. Zaten, vere
vere bu hallere gelmedik mi?!."