Sıkıntıları nimet bilmeli...

A -
A +

Pazar yazısı Tarih boyu Allah adamlarına, Allah'ın dinine hizmet etmek için çırpınan ve bu uğurda feday-i canda bulunan gerçek kahramanların hayatlarına dikkat edin; eziyet, sıkıntı, musibet ve çilelerle dolu olduğunu görürsünüz. Yine tarih gösteriyor ki, nice zorbalar; halkına işkence ve zulmetmiş zalimler, dünya hayatını çoğu kez sıkıntısız, elemsiz ve çilesiz geçirmişlerdir. Kısa düşünceli ve kıt akıllı bir kısım insanlar bu hale bakıp çok çirkin ve yanlış bir kanaate kapılıyorlar; bu yüzden "ilahi adalet"i inkâr ediyorlar. Dünyanın bir imtihan yeri; dünya hayatının bir "aldatmaca"dan ibaret olduğunu göremiyorlar. Neden sevdikleri çile çekiyor? Peki; o halde Cenab-ı Hakk neden sevdiklerine ve kendisine iman ve kulluk edenlere bu denli çileleri veriyor? Biraz derinlemesine düşünen; gelip geçici olan bu dünya hayatının her şeyiyle birer imtihan olduğunu; asıl varılacak yerin ebedi ahiret yurdu olacağını görür ve bu her iki hayatı ona göre tayin, tespit ve tanzim eder. Elli-altmış, bilemediniz en çok yüz senelik bir hayat, sonsuz olan ahiret hayatıyla kıyaslandığında nedir ki? Matematik olarak bile bir "hiç" mesabesindedir. O halde dünya hayatı bir gölgeden ve bir hayalden ibarettir. Akıllı olan insan, gölgeye ve hayale bel bağlar mı? Bütün hayatını bu hayal üzerine kurup bina eder mi? "Ümmetimin azabı dünyada verilir" Ayrıca, dünyanın sıkıntı ve meşakkatlerinin inanan için birer nimet olduğunu; bunlara güzelce sabretmek ve hatta bunlara sevinip, lezzet alınması gerektiğini, Allah'ın elçileri olan peygamberler ve onların yolunda bulunan gerçek âlimler söylemektedirler. Peygamber efendimiz; "Ümmetimin azabı dünyada verilir" buyuruyor. Böylece ahirete birşey kalmaz. Günahların karşılığı bu dünyada elemle, kederle, sıkıntı ve çileyle çekilir. Ne büyük bir mükafattır bu! Ahiretteki azabın yanında, dünyadaki çekilen musibetler hesaba katılır mı? Ahiret sıkıntısı yanında bu sıkıntılar hiç kalır! Dolayısıyla elem ve keder, Allah'a giden yolun itici gücüdür. O halde ister elem, ister keder ve isterse sevinç olsun; Rabbimizden geldiği için hepsini nimet bilmeli, hepsine şükretmeliyiz. Bu, niye böyle diye düşünmemeli ve asla isyan etmemeliyiz. Kula yakışan hal budur. Kul, kulluğunu, haddini bilmelidir. Nitekim bir Allah dostu, rahatsız olan talebesine şöyle tavsiye ve nasihatte bulunuyor: "Hastalıkta şifa vardır. Vücuda gelen her sıkıntının ruha faydası vardır. Halinize şükredin. Zira bu vücut gelip geçicidir. Kalıcı olan ruhtur. Cennette bu beden olmayacak. Oradaki beden farklı ve oraya uygun olacak. Buradaki beden buraya uygundur. Bu beden yarın çürüyüp toprak olacak. Ama ruh aynı ruh olacak! Değişmeyecek, o bakımdan kalıcı olan ruhtur..." Allah'a ve ahiret gününe inanmayan veya bunları unutan insanlar, devamlı surette bedenlerini kuvvetlendirmek, nefislerini tatmin etmek için uğraşıyorlar. Kalıcı olan ruhu inkâr veya serapa ihmal ediyorlar. İman gayba olur... Nahl Suresi 33. ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk "Allahü teala onlara zulmetmez. Onlar, kendi kendilerine zulmedip, ağır cezaları hak ettiler" buyurmaktadır. İmtihanı ve imtihan yerini; bu yerin özelliklerini iyi anlamak gerekir. İmam-ı Rabbani, "... dünyanın ve ahiretin bütün saadetleri, görmeden inanmaya bağlıdır" buyurarak; bütün peygamberlerin haber verdiği imanın "gayb"a olması gerektiğini vurguluyor. Aksi halde imtihanın kendisi manasız olurdu. Hakiki huzur kalptedir. Kalpler ise, ancak Cenab-ı Hakk'ın yadıyla (anılması-zikredilmesi ile) itminana (rahata-huzura) kavuşur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.