Siyaset mütekaidi bay ve bayan Ecevitler, tuhaf beyanlarıyle gündem oluşturmak istediler ama başarılı olamadılar. Rahşan Ecevit; "din elden gidiyor!" derken; Bülent Ecevit de "Musul'un alınması konusunda, İnönü'nün kendisine yaptığını iddia ettiği vasiyetinden" dem vurdu. Din elden gidiyorsa, bu, akşamdan sabaha olmuş veya olabilecek bir hadise değildir her halde.. Bay ve bayan Ecevitler devr-i iktidarlarında, acaba bu konuları ne denli dikkate aldılar ve ne yaptılar? Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün işaret ettiği gibi; "... bu sözlerinde samimi iseler, neden kendi iktidarlarında Kur'an-ı kerim kurslarını kapattılar ve İmam Hatip liselilerin üniversitelere girişlerini engellediler?" Evet; bunların iktidarlarında, Türk çocuklarının ilk öğrenim çağında yani (16) yaşına kadar dinlerini öğrenmesi yasaklanmıştır. Hem de bu kararı hangi içişleri bakanına aldırttılar biliyor musunuz? Saadettin Tantan'a!.. Bağcıyı dövmek Neymiş efendim; çocuk, henüz reşit hale gelmeden dinini belirleyemeyeceğine göre (!) herhangi bir dinî tedrisat uygun değilmiş! Ve yine neymiş efendim; bu kurslar, ne idüğü belli olmayan kişiler tarafından; merdiven altlarında ve izbe yerlerde veriliyormuş. Devlet denetimi dışındaki bu tür eğitimde, devlet düşmanlığı dahil her türlü zehirli fikirler, çocuklarımıza aşılanabilirmiş!.. Yani; "... şu mektepler olmasa, maarif vekaleti çok iyi idare edilecek ama!.." diyen ittihatçı kafası.. Bir şeyin fayda ve lüzumuna inanıyorsan, neden ona resmi yoldan sahip çıkmıyor ve bunun için gerekli tedbirleri almıyorsun? Neden, böylesine önemli bir konuyu sorumsuz insanların ellerine veriyor ve ardından da, bu sorumsuzlukları göstererek yasaklama cihetine gidiyorsun? Belli ki, burada asla samimi değilsin! Ve asla senin derdin üzüm yemek yani, yeni Türk nesillerine dinini, diyanetini öğretmek değil; bağcıyı dövmektir. Çok şükür; bu memlekette öyle üç-beş bin İncil dağıtılmakla din elden gitmez. Ecevitler'in bu çıkışı, dini duyarlılığı olan AK Parti iktidarını sarsmaya matuf ki, boşuna gayret! Zira milletimiz, bütün bu siyasileri denedi ve herkesin kim olduğunu çok iyi biliyor! Musul meselesinde de, bay Ecevit'in sözleri hiç inandırıcı bulunmadı. Farz-ı muhal öyle bir şey vardıysa bile; adama sormazlar mı, şimdiye kadar neredeydiniz?!.. Musul, bilindiği üzere; "misak-ı millî" hudutlarımızın içindedir. Tıpkı Batı Trakya, Kıbrıs ve on iki adaların olduğu gibi... Bunların hepsinden Lozan'da vazgeçilmiştir. Yalnız Musul sonraya bırakılmış; bilahare 1926'da da ondan vazgeçilmiştir. O günden bugüne elimize çok fırsatlar geçmesine rağmen; maalesef bunlardan hiçbirisinden istifade edilememiştir. Maksatları farklı Bu tarihî fırsatlardan son iki tanesi; birincisi I. Körfez Savaşı zamanında, Özal'ın isteyip de Torumtay Paşa'nın istifası ile olumsuz şekilde sonuçlandı. İkincisi de malum "Tezkere" olayı ile kaçırılmıştır. Şimdi ise oradaki muhatabınız ne Kürtler ve ne de Araplardır, doğrudan doğruya Amerika Birleşik Devletleri'dir. Ecevit, bu söylemi ile Türkiye'yi, dostu ve müttefiki bulunan ABD ile savaşa mı sokmak istiyor? Ama hayır; belli ki onun asıl amacı; bu denli absürd fikirleri yetkili ağızlara söylettirip; Türkiye'nin AB'ye giden yolunu kesmektir! Zaman tünelinde kalmış bu siyasetçilere tek kelime ile acımak lazım!