Yarım asırlık demokrasi tarihimizin dönüm noktası merhum Özal'ın Başbakanlık dönemidir. Zira, bu dönemde Türkiye ve Türk insanı, dünya ile beraber dönüşüme tabi tutulmuştur. Vizyon adamı olan Özal, dünyayı, yaşadığı ülkeyi ve bu ülke insanını çok iyi tanıyordu. Özal, en büyük hatayı Köşk'e çıkmakla yaptı. Böyle yapmakla giriştiği reformlar hep yarım kaldı. Hele, kendisinden gelen iktidarlar, Özal'dan intikam alırcasına yollar takip ederek, Türkiye'yi ve Türk insanını Özal öncesi döneme ittiler. Ne yazık ki, 2002 senesinin Türkiye'si, 80 öncesini yaşıyor! Bakınız; başımızda muhalefetsiz iktidar olmasına rağmen; yapısının koalisyon olmasından dolayı, Türkiye hiçbir meselesini çözemiyor ve bir adım ileriye atamıyor. Ve; her geçen gün ülke batağa saplanıyor. Yaz-boz tahtasına çevrilip çıkarılan bütün kanunlara dikkat ediniz; hiç birisinin sahibi ve sorumlusu yoktur! İktidarda bulunan parti yetkililerinin beyanları ve hatta hezeyanları gözünüzden kaçmıyordur. Söz birliği etmişçesine sorumluluktan kaçıyorlar ve; 'eh, ne yapalım, biz bir koalisyon hükümetiyiz. Bu kanunları ortaklarımızla uzlaşarak çıkarıyoruz. Bu kanunların hiçbirisi bizim partinin görüşünü yansıtmıyor!' diyorlar. Türkiye'nin nasıl yönetildiğine bakın ki, Özal'dan önce bu ülke insanlarını dışarıya ihraç ediyordu; Özal'dan sonra ise, parasını ve fabrikalarını ihraç ediyor! Milleti aşsız ve işsiz bırakıp perişan eden bu siyasi zevata millet neden ve nasıl güvensin? Onlara güvenmiyor ki, doğup büyüdüğü ve her şeyine borçlu olduğu ülkesini terke mecbur kalıyor! Türkiye'nin yurt dışındaki imajı o hale geldi ki, eskiden; Avrupa'daki işçilerimizin yurda gönderdiği dövizler epeyce bir yekun tuttuğundan, bu paralarla hükümetler bir sürü açığı gediği kapatırdı. Şimdilerde ise, bu dövizler gelmediği gibi, içeridekiler de dışarıya kaçıyor! Avrupa'daki Türkler, eskiden Türk vatandaşlığından çıkmayı zül addederlerdi ve bütün birikimlerini Türkiye'ye getirip yatırım yaparlardı. Hele emekli olanlar, kapağı derhal Türkiye'ye atar ve ömürlerinin son günlerini ana yurtlarında geçirmek isterlerdi. Şimdi ise, bütün Türkler, bulundukları ülkenin vatandaşlığına girmek için kuyruktalar. Değil Türkiye'ye döviz göndermek, eskiden yapmış oldukları yatırımlarını satıp, bulundukları ülkelere yerleşmektedirler! Bütün bu yapılanlar, insanca bir hayat yaşamak içindir ve bunu bizim içerideki ve dışarıdaki insanımız kendi ülkesinde bulamamaktadır. Bütün bunlara sebep olan da, yönetime talip olup, ülkeyi yangın yerine çeviren siyasetçilerimizden başkası değildir! Bu siyaset ve böylesi siyasetçi itibar kazanabilir mi?