Bizde, siyasetin gözü oldu olası kördür; hele de muhalefette ise!.. Şayet, bu muhalefet bir de CHP muhalefeti ise; o ülkeyi ve o ülke insanını Allah korusun! Zira bu denli siyasi muhalefet anlayışının temelinde; inkâr, iptal, iftira, karalama, zorbalık ve hatta düşmanlık vardır. Milletin tarihine ve değerlerine düşmanlık!..
Hem millete düşmanlık edip hem de onun iktidarına nasıl talip olunabilir diye sorabilirsiniz. Talip olmak ne kelime; bizzat iktidar olmadılar mı; hem de seneler senesi?! O iktidarlar, tıpkı Suriye'deki Esed'in veya Irak'taki Saddam'ın iktidarları gibiydi. Tek bir parti seçime giriyordu; seçilecek adayları da yine tek bir kişi belirliyordu.
Tek parti zorbalığı bitip, birden fazla partiyle seçimlere girildiği andan itibaren, mahut parti iktidarını ancak askerî ihtilallerle ve vesayet rejimleriyle sürdürebilmiştir.
İşe koyulduklarında, Meclis'in duvarına; 'Egemenlik kayıtız, şartsız milletindir' yazarak, meselenin er ya da geç millette düğümleneceğini biliyorlardı. Bu yüzden olsa gerektir ki, milleti de kendilerine benzetmek gayretine giriştiler.
Bu cümleden olarak: Okullarda okutulan din derslerini müfredattan çıkardılar. Camilerde bile Kur'an-ı kerim öğretilmesini yasakladılar; öğretmeye çalışan hocalara işkence ederek zindanlara gönderdiler. Din eğitimi ve öğretimini bütünüyle yasakladılar. 1950'lere gelindiğinde; bırakın müftü, vaiz yetişmesini; millet cenazesini yıkatacak imam bulmakta zorlanıyordu!
Bu zihniyete göre; 1960'lara gelindiğinde, ülkede Allah diyen kalmayacak ve kendilerine göre yetiştirdikleri yeni nesillerle iktidara taşınacaklardı!
Din derslerini kaldırdılar ama, tarihi ve özellikle dinler tarihi derslerini nasıl vereceklerdi?! Onun da kolayını bulmuşlardı: Geçmişi yalan ve iftiralarla bütünüyle karala; ecdadı ve koca Osmanlı'yı hain bellet!
Kur'an-ı kerimi gökten indirilen Allah kelamı olarak değil; haşa Muhammed'in uydurup yazdırdığı sözler olarak tanıt!
Mahut zihniyet, siyaseti muhalefet ve hem de yıkıcı muhalefet bellediğinden, kör olabilir; isteyerek veya istemeyerek bazı şeyleri görmeyebilir. En büyük yanılgısı, milleti de kendisi gibi bilmesidir. Onca seçimlerde sandığa gömülmesine rağmen, hâlâ milleti tanıyamıyor ve onu dizayn etmeye; edemediği kahir ekseriyeti ise ötekileştirmeye ve 'bidon kafalı', 'göbeğini kaşıyan adamlar' olarak yaftalamaya yelteniyor!
Milletse, sandık her önüne konulduğunda; Osmanlı tokadını, bıkmadan usanmadan bir daha, bir daha aşkediyor!
Ama dedik ya; siyasetin ve siyasetçinin gözleri öylesine kör ki, şamar yenileceği bilinse de, yine de yapılmadan edilemiyor!..