Söz milletin!..

A -
A +

14 Mayıs 1946 tarihi Türk siyasi hayatının dönüm noktasıdır. Asrın başlarında Cihan Devletimizi kaybetmiş; Kurtuluş Savaşı ile Cihan Devletimizin külleri üzerine genç Cumhuriyet'imizi kurmuştuk. Cumhuriyet'imizin kurucusu M. Kemal Atatürk; bir yandan Cumhuriyet'in temellerini ve buna paralel devrimleri peşpeşe gerçekleştirirken; Cumhuryeti taçlandıracak demokrasi için gayretler sarfetti. Bir kısım siyasi partilerin kuruluşuna bizzat öncülük etti. O günlerdeki şartlar çok partili hayata imkan vermedi ve Atatürk sağlığında, çok arzu ettiği demokrasiyi göremedi. Böylece genç Türkiye Cumhuriyeti 1923-1946 arasında tek parti sistemi ile idare edildi. Tek adam ve tek parti modeline alışan İsmet İnönü, Milli Şef olarak bu düzeni kendi "ceberut" dayatmacı anlayışı ile sürdürmek istediyse de muvaffak olamadı. Zira; bizzat girmesek bile, 2. Cihan Savaşı'nın bütün olumsuzluklarını yaşayan Türk toplumu patlama noktasına gelmişti. Bu durum CHP'nin içinden de farkedildi ve dört arkadaş (Fuat Köprülü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan) partiden, meşhur "4'lü Takrir"le istifa ederek yeni bir parti kurdular. Tarihler 14 Mayıs 1946'yı gösteriyordu. Bu dört adam yeni bir partiyle (Demokrat Parti) ve "Yeter! Söz milletindir!" sloganıyla siyasi arenada yerlerini aldılar. "Açık oy, gizli tasnif" Türkiye'de ilk defa birden fazla partiyle bir seçim yapılacaktı. Demokrasi adına son derece talihsiz ve başarısız bir seçim oldu. Seçimler; "açık oy, gizli tasnif" gibi bir garabeti taşımasına rağmen, Milli Şef ve yandaşları sandıkları resmen gaspettiler, iktidarlarını bir seçim dönemi daha uzatabildiler. Birden fazla partiyle ikinci seçimler 1950 senesinde yapıldı. Dört yüz elli sandalyeli Mecliste, milletvekili dağılımı, dörtyüz on bir DP ve otuz dokuz CHP olarak şekillendi. Bugün 14 Mayıs 2004; aradan tam elli sekiz sene geçmiş. Elli sekiz senelik demokrasi tarihimizde geriye dönüp baktığımızda; hiç de iç açıcı bir manzara ile karşılaşmayız. Toplum, devletin partisi görünümündeki CHP ile milletin partisi DP ve bunların uzantıları arasında devamlı suretle kavgalara sahne oldu. Dört askeri darbe Bütün bu kavgalar neticesinde Türk siyasi hayatı, biri post modern olmak üzere (1997), dört askeri darbeye muhatap oldu. (1960, 1971,1982, 1997). Birincisinde bir Başbakan ile iki bakanı idam edildi. Topu topu yarım asırlık bir demokrasi sürecinde, dört kez askeri darbe ile biçilen siyasetin istikrar oluşturamayacağı bellidir. Bunca kavga ve istikrarsızlığa rağmen, Türk Toplumunun demokrasi adına olan kazanımları az değildir. Bu durumun tipik ispatı da Kopenhag Kriterleri'nin hemen hepsinin Meclis'imizden geçmiş olmasıdır. Dikkat edilirse aynı kavga bu kez, AB sürecinde kıyasıya devam etmektedir. Statükocu "istemezükçüler" direnmekte, değişimden yana olanlar, milletin kahir ekseriyeti ile birlikte medeniyete doğru dev adımlar atmaktadır. Daha önce de belirtmiştik; bu işin provası KKTC'deki referandumda yapıldı! "İstemezükçüler" gerekli cevabı aldılar! Dileriz, başta CHP olmak üzere statükoyu savunanlar, millete rağmen siyaseti bırakır ve millet için siyasetle birlikte biz de gerçek demokrasiye kavuşuruz! Aksi halde; sürdürülmekte olan bu kavgaların kimseye bir faydası yoktur! Olmadığı da; heder edilen bunca zaman zarfında görülmüştür. Komünizmin pençesinde kıvranan Doğu Avrupa ülkeleri AB'ye girdi; biz ise hâlâ tarih alma derdiyle boğuşuyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.