Üzerinde yaşadığımız coğrafyada bütün dünyanın gözü var dersek yalan söylemiş olmayız! Dünyanın sömürgeci büyük güçleri el ele vererek, birlikte üzerimize çullandılar; yeryüzünde adalet dağıtan son Cihan Devleti'ni ortadan kaldırdılar. Bu meş'um olay geçen asrın başlarında oldu ve o gün bugündür dünyadaki adalet terazisinin topuzu kaçmış durumdadır. Savaşın sonunda on milyon kilometrekarelik vatanı kaybedip; kalan bir avuç insanla Anadolu yaylalarına sürülmüştük. Canhıraş bir gayretle İstiklal Savaşı'na giriştik; bunun sonucunda yeniden elde edilen bugünkü vatan parçasını; işgal güçleri aralarında paylaşamayarak terk etmek zorunda kaldı. Geçen asırda meydana gelen iki büyük Cihan Savaşı ve bugüne değin yapılmakta olan irili ufaklı tüm savaşların sebebi, yeryüzündeki enerji kaynaklarıdır. Bunlardan arslan payı bizim Cihan Devleti'mizin topraklarında bulunuyordu. Bu toprakları zorla elimizden koparıp aldılar. Talihe bakın ki, elde kalan vatan topraklarımız da; üç kıtanın enerji hatlarının geçiş güzergâhı üzerinde bulunuyor. Sömürgeci büyük güçler, ayaklarımızın üzerinde duramayıp devamlı kendilerine muhtaç olup avuç açmamız için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Bu cümleden olarak; 1980'li yıllardan itibaren de; dünyanın en kanlı terör örgütü PKK'yı başımıza bela ettiler. Otuz yıldır ülkemiz, düşük yoğunluklu dünyanın en pis savaşlarından birini sürdürüyor. Ülkemizin zaten kıt olan kaynakları, terör belasına oluk oluk akıtıldı. Dikkat edilirse sömürgeci güçlerin bize biçtiği rol; ne olmak ve ne de ölmektir! Ama; unutulmasın ki, herkesin bir hesabı varsa; mutlak kudret ve kuvvet sahibi Cenab-ı Hakk'ın da bir hesabı vardır. Bakınız; sömürgeci güçler bir yandan PKK'yı destekleyip üzerimize salarken, diğer yandan da Türkiye'ye rağmen, Kuzey Irak'ta oluşturdukları yapıyla ülkemizi bölmeyi amaçladılar. Bugün gelinen noktaya bakın ki; hem içimizdeki ve hem de dışımızdaki Kürtler, Türklerden ve Türkiye'den başka dostlarının olmadığını gördüler. Türkler ve Türkiyesiz dünyaya açılamayacaklarını ve hatta nefes alamayacaklarını görüp anladılar. Zaten, onca yapılanlar, tarihî hakikatlere ve hatta eşyanın tabiatına aykırı idi. Zira, Türk ile Kürt tıpkı etle tırnak gibi birbirinden ayrılamazdı. İnanç birliktelikleri onları iki ayrı bedende tek bir ruh gibi kılmıştı. Bundan dolayıdır ki, asırlar boyunca birlikte sevinip, birlikte üzüldüler. İlay-ı kelimetullah uğruna savaşıp, birlikte şehit düştüler; öyle ki, toprağın altında da koyun koyuna yatmaktalar. Ve yine bundan dolayıdır ki, su, er ya da geç yatağını mutlaka bulacak ve tarihî akışını sürdürecektir.