Sular bulanmadan durulmaz!

A -
A +

AK Parti hükümeti değil; onun yerine başka hangi hükümet iktidara gelseydi, şimdiki netameli konuları kucağında bulacaktı. Buna isterseniz şans, isterseniz şanssızlık deyin. Ne var ki, bu denli netameli konular bilinerek iktidar olundu. Dolayısıyla bu çetin konuları çözmek ve Türkiye'nin hayrına halletmek, bu hükümetin başta gelen görevidir. Muhalifi, muvafıkı herkes elini vicdanına koysun ve hükümeti barış çabalarından ötürü değerlendirsin! Hükümetin elinden ne geldi de, ardına koydu ve değerlendirmedi? Doğrusu; bu hükümet; yalnızca içeride birkaç kendini bilmezin dışında bütün dünyadan takdir gördü. Halen de görmeye devam etmektedir. Kendini bilmez ifadesini bilerek kullandım. Çünkü; yalnızca bizim, Türkiye ve Türk insanını değil, bütün dünya insanlığını hayati derecede ilgilendiren böylesine önemli bir konuyu; 'at pazarlığı'na kadar indirdiler ve; 'Türk askerinin kanını üç-beş dolar kaşlığında pazarlık konusu yaptılar' diye, öz ciğerlerinin ufunetini kustular! Bu kafalar, meseleyi ısrarla anlamazlıktan geliyor ve sureta insan hakları savunuculuğuna soyunuyor. Sanki savaşı isteyen ve muhtemel bir savaşı önleyecek Türkiye'ymiş gibi, onu yönetenlere ateş püskürüyorlar! Şu aymazlığa bakın ki, savaşa sözde hayır diyen bu gafiller; Türk askerinin yabancı ülkeye gitmesine evet ama; yabancı askerin Türk topraklarına girmesine hayır diyorlar! Ve; işin bundan da tuhafına tekrar bakın ki; Türk askerinin yabancı ülkeye gidişi; hem uluslar arası meşruiyeti ve hem de Anayasamızın 92. maddesindeki meşruiyet arayışına cevap teşkil ediyor! Sadece bu halleri bile, konuya ne kadar gayri samimi yaklaştıklarının tipik ifadesidir. Savaşa hayır; elbette hayır. Türkiye'de hiç kimse savaşa evet demez, diyemez. Ancak; bizim ve hatta bütün bir dünya insanlığı el ele verse; hep birden savaşa hayır dememiz, gerçekleri değiştirmediğine göre; mesele, bu durumda ne yapmamız gerektiği değil mi? Biz, dahil olalım veya olmayalım; bu savaş çıkacağına ve her iki halde de ucu bize dokunacağına göre; dikkat etmemiz gereken konu; hangi halde zararımızın daha az olması değil midir? 28 ülke koalisyon oluşturup, Birinci Körfez Savaşı'na girip, bizim girmediğimiz savaştaki zararlarımız ortada iken; hâlâ kenarda kalalım demenin manası var mı? Ayrıca; kenarda kalamayacağımızı muhalefet bile söylüyor ve; 'Türk askeri Kuzey Irak'a girsin' diyor! Buradaki tezleri, Türkiye'nin güvenlik konusuymuş. Mevcut hükümetin başka bir kaygısı ve başka bir emeli mi var ki, eleştiriliyor?! İçerideki ve dışarıdaki sözde insan hakları savunucuları ve sözde savaşa hayır diyenler; hudutlarımızdan yüz binlerce peşmerge girip, aylarca onların iaşe ve ibatelerini karşıladığımızda neredeydiler? Bir kuruş yardımları mı oldu? Devletler duygusal hareket etmezler, edemezler. Çıkarları doğrultusunda karar alır ve uygularlar. Fransa çok mu seviyor Iraklılar'ı? Çok mu, insan sevdalısı bunlar? Saddam'la; Irak'ın petrollerinin yüzde 25'ini çıkarma ve satma anlaşmaları var; o yüzden ABD'ye karşı çıkıyorlar! O kadar insan sevdalısı idiyseler; 1991'deki harekatta; çoluk çocuk, sivil-asker demeden öldürdükleri 100 bin Iraklı'nın hesabını nasıl verecekler? O vakit, uluslar arası meşruiyet vardı öyle mi? Hadi canım sen de! Cezayir'de ne vardı ya?!. Sen, gel onu benim külahımdan önce; Kahramanmaraş'ın yiğit ve şehit evladı Sütçü İmamlar'a anlat! Yapılan "Tezkere" oylamasında Meclis'in hâlâ kararsız olduğu anlaşılıyor. Belli ki, hükümet biraz daha vakit kazanmak istiyor! Zaten bu oylama AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın gireceği Siirt seçimlerini de sıkıntıya sokacaktı! Yeni "Tezkere"nin Siirt seçimlerinden sonra yeniden Meclis'e geleceğini ve oradan daha sağlıklı bir karar çıkacağını umuyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.