17 Ağustos 1999 Marmara depremi ile, Kıyamet'in provasını yaşamamıza ve onca musibetlere maruz kalmamıza rağmen; bu çok büyük acı günü bile, ancak yeni bir depremle ve bu depremin sebep olduğu acılarla hatırlar oluyoruz! Şimdi, bakınız; bu depremin üzerinden de 15 gün kısa bir zaman dilimi geçsin; her şey eski tas eski hamam! Hele bir de; başımızdan hiç eksik olmayan toplum mühendislerimiz, toplumu yöneltmeye dair bir manivelanın içine girip, görev ifa ederlerse, 15 güne de kalmaz, depremi ve onun izlerini derhal unutuveririz! Bingöl depremi olmasaydı ve bu depremde; ilköğrenim çağındaki yavrularımızı; malzemesinden çalınarak inşa edilmiş olan okul yurdunun beton yığınları altında kaybetmemiş olsaydık; milyonlarca öğrencimizin öğrenim görmekte olduğu okulların gözden geçirilmesini ve gerekli tedbirleri almayı düşünmeyecektik bile! Ateş, ne denli yakıcı ve ıstırap verici olursa olsun; düştüğü yeri yakıyor! Toplumsal refleksi köreltilmiş insan yığınlarını andırıyoruz! Toplumumuzu hafıza kaybına uğratan, çeşitli etkenlere rağmen; bunların en etkilisi şüphesiz, bir kısım sorumsuz yazılı ve görsel medyadır! Türkiye'de hiçbir güç, bu sorumsuz medya ile baş edememektedir! İktidarları, muktedir kılmayan ve hizmet yapamaz hale getiren de, yine bu sorumsuz medyadır! Herhangi bir televizyon ekranına, kendini bilmez bir şarlatanı çıkarın, bu şarlatan o ekranda abuk sabuk şeyleri ağzında gevelesin; ileri geri konuşup, onu bunu karalasın! Kendince büyük laflar etsin; bu kişi, mutlaka sansasyona sebep olacaktır! Bu cemiyette; boş gezenlerin öylesine boş kalfaları var ve bunlar, boş-manasız-malayani şeylere öylesine teşnedirler ki; bir ömür boyu cambaza baksalar, bir an olsun kendilerine gelip; biz ne yapıyoruz demezler! İçinden çürütülmüş, beyni dumura uğratılmış böyle bir toplum; elbette birilerinin işine geliyor! Yolsuzluğa, hırsızlığa, arsızlığa, yalana, talana, vurguna, rüşvete gırtlağına kadar gömülmüş böyle bir toplum, elbette sun'i gündemlerle oyalandırılacaktır! Başka türlü; kendilerini açıkgöz farzeden fırıldakçılar, fırıldaklarını nasıl çevirebilecektir? Bu kötü gidişin üstesinden, biraz olsun merhum Özal gelebilmişti! Özal, bizzat gündemi kendisi belirlerdi. Mesela; yurt dışına gideceği zaman, ortaya bir mesele atar; gelinceye kadar bu tür insanlar ve bu tür medya o mesele ile uğraşırdı! Tabii, bu arada Özal ve ekibi işlerine bakardı! Bu toplumda, iktidarlar salt hizmet anlayışı ile muktedir olamazlar! Kendilerinin dışında oluşturulan sun'i gündemlerle hizmet yapabilmeleri de engellenir! Çünkü; bu denli eften püften meselelere laf yetiştirmekten icraata imkanları kalmaz! Nitekim; AK Parti iktidarında da öyle olmuyor mu? Sen; istediğin kadar hizmet yap, büyük projelere imza at! Senelerce, çeşitli iktidarların altından kalkamadığı çetrefilli konuları bir çırpıda çöz! Bunların hiçbir tanesi mühim değildir! Medyada ve dolayısıyla toplumda gerekli ma'kesi bulamazlar! Dolayısıyla; Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, başbakanlık kadar mühim bir diğer görevi de, gündem oluşturmaktır! Oluşturulan sun'i gündemlerin peşinde gitmek ve onlara laf yetiştirmek değil!