Milletlerin ve devletlerin ellerine geçebilecek tarihi fırsatlar sayılıdır. Pek ender olan bu fırsatlar da; başta bulunan basiretsiz idareciler marifetiyle, çoğu kez pas geçilir. Basiretsiz idareci; statükoya körü körüne bağlı ve eyyamcıdır. Yani gününü gün etme derdindedir! Asla risk almaz; gözüne mertek de girse, onu görmezlikten gelir! İşte; daha dün (1979) Bülent Ecevit marifetiyle kaçırdığımız AB trenine, bugün atlayabilmek için neleri feda ettiğimiz ortada! Malum; 1789 Fransız İhtilali'nden sonra, devletlerin meydana geliş şekilleri, yani yapıları değişti. Daha öncesinde milletler mozayiği olan imparatorluklar; git gide ve neredeyse her millete bir devlete dönüştü. Tabiatıyla burada en büyük sıkıntıyı; bağrında onlarca milleti, asırlarca iç içe yaşatmış olan 'Osmanlı İmparatorluğu' çekti. Parçalanıp dağılmakla kalmadı; kendi külleri üzerinde yeşerip filizlenen ve; yeni şekle göre dizayn edilip 'üniter' vasfı ön plana çıkartılan genç Türkiye Cumhuriyeti, bir imparatorluk bakiyesi olmanın sancılarını her daim çekti ve çekmeye devam ediyor! Devlet; kurucuları eliyle, daha o günlerde bu tehlikeleri sezmiş ve bizzat banisi tarafından: 'Yurtta sulh, Cihanda sulh' dövizini temel ilke olarak benimsemişti. Cumhuriyet'in onca kazanımlarına rağmen, aradan geçen bir asra yakın zaman zarfında bile iç barış ve devlet-millet kaynaşması maalesef bir türlü temin edilememiştir. Cumhuriyet'in korunup kollanması uğruna gerçekleştirilen askeri darbeler, bu denli baş kaldırıların zoraki yansıması değil midir?! Modern toplumlar, bünyelerindeki bu tehlikeyi; demokratlaşarak ve onun paralelinde ekonomik kalkınmalarını sağlayarak ve elbette her işin olmazsa olmazı eğitimle bertaraf ettiler. 50 seneyi aşkın demokratik tecrübemizle, bir de dönüp kendimize bakalım! Hayati önemi haiz bu her üç hususta da sınıfta kalmadık mı? Demokratik açıdan; insan hak ve hürriyetlerini, daha yeni yeni kanunlaştırıp hayatımıza geçirmeye çalışıyoruz! Laf aramızda; bunları da, AB uğruna yaptığımızı en iyi biz biliyoruz! Açlık sınırının altında yaşamaya mecbur bıraktığımız insanımızın ekonomik hali; dengesizlik, katmanlar arasındaki uçurum; adaletsizlik ve; birinin yiyip onlarcasının baktığı korkunç tablo da ortada! Eğitim faciamız için ise, fazla söze gerek yok. Doğu ve Güney Doğu'muzdaki halkımıza daha Türkçe öğretememişiz! Bütün bu eksiklikleri ve aksaklıkları fırsat bilen dışarısı; ezilmişliği, itilmişliği ve horlanmışlığı maden gibi işleyerek; başta etnik olmak üzere terörün her çeşidini başımıza bela ettiler! Terörden neler çektiğimizi ve bize nelere mal olduğunu çok iyi biliyoruz. Şimdilerde ele geçen bu tarihi fırsatı değerlendirmek üzere hükümet; 'eve dönüş yasası'nı çıkarmak için kolları sıvadı. Yalnızca Kuzey Irak'ta 5 binin üzerinde PKK-KADEK militanı yaşamakta ve bunlar buldukları her fırsatta Türkiye'ye sızıp eylem yapmaktadırlar. ABD, ne niyetle olursa olsun, bunlardan kurtulmak ve Irak'ı teröristlerden temizlemek istiyor! Biz de bu projeyi hayata geçirirsek; iç barış ve devlet millet kaynaşması için 'taze bir başlangıç' yapabiliriz. Bir yerde de buna, bunları kazanmaya mecburuz! Zira bunlar bizim insanımız; bizim evlerimizden, ocaklarımızdan kopartılan ve bize karşı kullanılan insanlar! Zaten, pişmanlık duyanları ve terörist eylemlere karışmayanları bu haktan faydalanabilecek. Onlara bu fırsatı vermek aklın, mantığın ve devlet olmanın da bir gereğidir.