Her şeyden önce bilim adına, bilim adamlarımız adına bir utancımızı dile getirerek makalemize başlamak isterim. Biliyorsunuz; kerameti kendisinden menkul bazı kişiler bir laf ettiler ki akıllara ziyan. Neymiş efendim; Meclis 367 rakamını bulmazsa imiş toplanamazmış. Bu durumu evvela maalesef hukuk nosyonu olan ve aykırı gitmekle kendisinden bahsedilmesini arzulayan bir-iki Prof. dillendirdi. Ardından ana muhalefet partimiz CHP ve onun lideri Deniz Baykal mal bulmuş mağribi gibi bu absürd düşünceye sarılmakta gecikmedi. O nisap Meclis'te olmasaymış derhal Anayasa Mahkemesi'ne gideceklermiş. CHP'nin oldu olası zihniyeti budur. Ya kendisi bizzat öküzün altında buzağı arar, ya da başkalarının aramasının ardına takılır. "Çamur at, tutmazsa da... Nitekim, Deniz Bey, Başbakan Erdoğan'ın bölücübaşı için de "Sayın" kelimesini iki kez kullandığını diline dolamıştı. Halbuki olayı tahkik ettirse, öyle olmadığını görecekti. Bile bile böyle yapmasının sebebi ise, yine bize daha doğrusu CHP'ye özgü bir muhalefet anlayışının gereğidir. O da şudur: "Çamur at, tutmazsa da izi kalır!" İşte bu zihniyet, bütün hayatlarını bu hayali iz üzerinden sürdürürler. Başbakan'a atfedilen bu durumun üzerine giden yargı soruşturmaya gerek olmadığı sonucuna vardı. CHP ve onun lideri normal bir siyaset anlayışı içinde olsa, yapacağı iş özür dilemektir. Ama, siz CHP'lilerin hiç özür dilemelerine şahit oldunuz mu? CHP ve onun lideri muhalefeti kendi anlayışlarına göre icra ediyorlar diyeceksiniz de; peki bu YÖK'e onun anlı şanlı Prof. yöneticilerine ne buyurulur? Onlar da kendi anlayışlarına göre ahkam kesiyorlar. Bilim ve bilim adamlığı adına gerçekten utanılacak bir durum. Oysa biz, milletçe bu filmleri defaatle görmüştük. Bundan dolayıdır ki, hukuk adına hukukun nasıl katledildiğini çok iyi biliriz. Anayasa profesörü unvanlı birisi televizyon ekranına çıkıyor; milletin gözünün içine bakarak anayasada olmayan şeyi (Meclis'in açılması için gereken (184) yerine (367) sayısının aranması keyfiyeti) varmış gibi iddia edebiliyor. Mülakatı yapan gazeteci varsa, lütfen o maddeyi okuyun diyor. Okuduğu maddede öyle bir şey yok. Hukukun keyfiliği olur mu diyeceksiniz? Bal gibi olur. Bizzat Başbakan'ın kendisinden dinledim. Şiir okudu diye kendisini mahkum edenler aynen şu ifadede bulunmuşlar: "Bu şiiri başka birisi, değişik yerde ve amaçta okusa onu mahkum etmeyiz. Ama sen okuduğun için mahkum ediyoruz!" Bekleyelim görelim... Başbakan'ın uçağında en sık seyahat eden gazetecilerden biriyim. Aday olup olmayacağı konusunda benim de gözlemim ve hissettiklerim var. Bunları daha evvel yazmıştım. Aynı konuşmadan diğer gazeteci arkadaşlar ise, benim anladığımın ve hissettiğimin tam tersini anlıyorlar. Bunu da yazılarında ifade ediyorlar. Gazetemizi temsilen, Ankara Medya Grup Başkanımız Nuri Elibol da Başbakan'la sık sık seyahatlere katılıyor. Onun da görüşü benimki ile zıt. Bendeniz şahsen Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağı kanaatimi hâlâ muhafaza etmekteyim. Çok az bir süre kaldı; bakalım zaman kimi haklı çıkaracak? Bekleyelim görelim.