Türkiye çok iyi bir rüzgâr yakaladı. Bu rüzgâr Tayyip Erdoğan rüzgârıdır. 50 seneyi aşkın demokrasi tarihimizde böylesine rüzgârı; ilk defa merhum Adnan Menderes döneminde, ikinci olarak da merhum Turgut Özal döneminde yaşamıştık. Şimdi üçüncüsünü yaşıyoruz. Bu rüzgâr ne kadar sürer ve rüzgârla yelkenleri ne ölçüde şişiririz; hep beraber göreceğiz. Bu üç şahsiyetten en şanslısı şüphesiz Tayyip Erdoğan'dır. Zira, Tayyip Erdoğan geçen her iki liderin birikim ve tecrübelerini kısmen yaşayarak ve bilerek göreve geliyor! Demokrasilerde milletlerin kahir ekseriyetinin gönlünde taht kurmak ve hele bu durumu uzun seneler sürdürmek kolay değildir. Tayyip Erdoğan'ın şansı ülkenin içinde bulunduğu şartlardan kaynaklanmıyor. Bilakis bu şartlar, evvelki her iki devirden de ağır ve çetin. Onun şansı; dünyanın, özellikle hür dünyanın geldiği yer yani, siyasi konjonktürdür. Demokrasi şehidimiz merhum Adnan Menderes, darağacına giderken; son arzusu olarak şu talep ve duada bulunmuştu: Allah (c. c) bu milletin iktidarına CHP gibi bir muhalefet nasip etmesin! O, İnönü muhalefetiydi; özelliği aka kara demenin yanında baskıcı, dayatmacı ve insanı çileden çıkartıcı yıkıcı mahiyette oluşuydu. AK Parti'nin tek başına iktidarında da, muhalefet cephesinde tek başına CHP var. Ama, yapıcı muhalefet yapmaya azmetmiş ve bu durumu her fırsatta deklare eden Deniz Baykal'ın CHP'si. Kendi partisi içinde bile hizipçiliği ile tanınan Deniz Baykal da bu yolun gidilecek yol olmadığını gördü ve yapıcı muhalefet yapmaya karar verdi. Bu hal, bizim demokrasimiz için çok önemli bir gelişmedir. Karaman'ın koyununun oyunu, dileriz sonradan çıkmaz! Demokrasimiz ilk defa Batı'da imrendiğimiz şekliyle, iktidar-muhalefet ilişkisini gördü! Seçimlerden sonra, ilk defa bir muhalefet lideri iktidar partisine gelerek onları tebrik etti ve ülke için faydalı gördükleri hususlarda yardımcı olacaklarını vaat etti. Halbuki aynı partinin cemaziyel evvelinde bakın ne var? 1946 seçimlerini 'açık oy gizli tasnif'le yaptıran CHP iktidarı, oyları kendi memurlarına dilediği şekilde yazdırıp çizdirdi; başa çıkamadığı sandıkları denize döktü ve neticede kendisini seçimin galibi olarak ilan etti! 50 seçimlerine gelindiğinde ise, mızrak çuvala sığmadı! Kelimenin tam anlamıyla patlama oldu. 450 kişilik Parlamentonun 411'ini DP çıkardı. Bizzat Nihat Erim'in hatıralarında okudum. 50 seçimlerinin sonuçları radyoda peyderpey açıklanmaya başlanınca, yurdun dört bir yanından CHP'nin hezimeti anlaşılıyordu. Canı fena halde sıkılan İsmet İnönü, bu sonuçları daha fazla dinlemeye tahammül edemeyerek, odasına yatmaya çekildi. Giderken, arkadaşlarını tembihledi; 'Trabzon ilinin seçim sonuçları gelince beni uyandırın!' dedi. Gece yarısını epeyce geçmişti ki, Trabzon'dan da sonuçlar gelir ve durum, hemen her yerde olduğu gibi CHP'nin aleyhindedir. İster istemez Paşa'yı uyandırıp, durumdan kendisini haberdar ederler. Şaşkına dönen İnönü'nün dudaklarından şu cümle dökülür: 'Bu milleti cezalandırmalı!..' Nereden nereye; değil mi sevgili okuyucularım! Şimdi böyle bir muhalefet anlayışı olsa bile, kendisine taraftar bulamaz. Dolayısıyla içeride ve dışarıda rezil olur! Dedik ya; siyasi konjonktür Tayyip Edoğan'ın lehine işliyor. Başarının en önemli amillerinden birinin de şans veya talih ne derseniz deyin, olduğunu unutmayın!