Daha dün gerçekleşen Bosna Savaşını hatırlayın... Avrupa'nın ortasındaki rezaleti... İnsanlık ayıbını... Bütün bir insanlık, kanı donmuş bir halde oradaki zulmü yalnızca seyretti. Aylar hatta seneler boyu süren bu vahşeti yalnızca seyretmekle yetindi. Nerede kalmıştı, insanlık ve insani değerler?!. Öye oldu ki; başta İslam ülkeleri olmak üzere, diğer ülke yöneticileri hep bir ağızdan; "ABD gelsin ve bu vahşete son versin" söylemini dillendirdiler. Evet; netice de böyle oldu. ABD geldi ve Bosna'daki drama son verdi. Peki nasıl son verdi kimse sormadı, soramadı. Dayton Antlaşması'na göre, yönetim erki ABD'li genel valinin iki dudağı arasındadır. Kan, gözyaşı ve kadınlara tecavüz gibi envai çeşit zulüm dursun da nasıl durursa dursun şeklindeki bir anlayışa ve hatta arayışa gelinmiştir. Orta Doğu'da oynanmakta olan oyun bundan da beterdir. İslam âlemi, aklını başına devşirmediği takdirde; kendi içinde mezhep ve ırk savaşına doğru hızla sürüklenmektedir. Bu durumun temelleri onlarca sene önce atıldı. Evvela, Orta Doğu'da sun'î devletler oluşturuldu. Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Körfez ülkeleri gibi. Güdümlü demokrasi! Tamamen "Aşiret kültürü"nün hakim olduğu bu coğrafyada şimdilerde demokrasi dillendiriliyor ki, bunun gerçekleşebilmesi çok zordur; çok uzun vadelidir. Hem iç ve hem de dış dinamikler bakımından çok zordur. Çünkü; ne içte ve ne dışta demokrasiye arzu yoktur. Güdümlü demokrasi belki; onun da bugünkü yönetimlerden ne farkı olur? Bütün mesele bu coğrafyadaki yer altı ve yer üstü zenginlikleridir. Bunun da ana maddesi petroldür. Bütün savaşlar, ihtilaller işte bu petrolün paylaşılmasından çıkmaktadır. Dış güçler, ta Birinci Körfez Savaşı'ndan beri Irak'ı fiilen üç parçaya ayırmışlardı. Saddam, 33. Paralelin kuzeyine müdahale edemiyordu. Burası, yani Kuzey Irak tamamen ABD'nin kontrolünde bulunuyordu. Bugün gelinen noktada ise; Irak'taki bu bölünmüşlük daha da derinleşmiş ve belirginleşmiştir. Irak'la çok kötü oynanmış ve bu ayrışmanın temelini dinî veya ırkî etkenlerin oluşturmasına bilerek ve isteyerek sebep olunmuştur. Bu durum ise, Irak'ı her an patlamaya hazır bir bomba konumuna getirmiştir. En ufak bir kıvılcım ülkeyi iç savaşa sürükleyebilir. Nitekim bunun işaretleri çok açık şekilde görülmektedir. Kuzeydeki yönetim, ırk esasına dayalı Kürt bölgesidir. ABD'nin yanında ve himayesinde gelişen bu oluşum, Sünni ve Şii tüm Araplar'ın husumetini celbetmektedir. Ülkenin güneyi ve genelindeki nüfusun kahir ekseriyeti Şii'dir. Aynı inancı paylaşan komşu İran'dan her türlü desteği görmektedirler. Toz duman ortamı... Ortadaki Sünni azınlık ise, kuzeyden Kürtler, güneyden Şii Arapların arasında sıkışmış vaziyettedir. Böylesine çarpık bir oluşumda ülke, tüm iç ve dış tehdit ve tehlikelere açıktır. Toz duman ortamında kimsenin ne yaptığı belli değildir. Neticede Müslümanları birbirlerine kırdıracaklar, bu kanı durdurmak için de aynı İslam ülkeleri yine ABD'den medet umacak; gitmiş olsa bile yeniden davet edilip 'gel şu kanı durdur' denecektir. Heyhat ki, heyhat!..