Hemen her şeyimizde dışarıdan 'güdümlü' olduğumuzdan dolayı; ister istemez, demokrasimiz de 'güdük' kalıyor! Diğer bir ifade ile; demokrasilerin olmazsa olmazı konumundaki 'sandık' bile bir mana taşımıyor. Zira, 'sandık' sürekli olarak; 'darbe'lerle anlamsız kılınıyor.
Sandık demek, millî irade demek; yani milletin tercihi.. Bu memlekette her on yılda bir 'zil' çaldı ve demokrasi (sandık, yani milletin tercihi) rafa kaldırıldı; zilli irade hakim oldu! Zilli irade ile millet, zillete düçar oldu!
Tek çare sandık dedik ama, sandığı dışarısının 'güdüm'ünden kurtarmak şartıyla.. Dışarısı, artık öyle müphem falan değil; ayrıca, Türkiye'nin düşman belledikleri de değil.. Cümle âlemin bildiği ve hatta; zaman zaman kendilerinin de itiraf ettikleri bu 'güdümcüler' Türkiye'nin bel bağladığı dost ve müttefiklerinden (!) başkaları değil! Bunların da başını, baş müttefikimiz (!) olan ABD çekmektedir.
Seneler senesi Türkiye'mizde sahnelenen oyunlar, daniskası ve aleni şekliyle; bugün Mısır'da icra edilmektedir. ABD'nin getirdiği cunta lideri, İsrail tarafından ödüllendirilmekte!.. Yüzde 54'le halkın seçtiği Mursi hapiste ve onu iktidara taşıyan ve sayısı on milyonlarla ifade edilen 'İhvan Hareketi'; Mısır Yüksek Mahkemesi tarafından terör örgütü ilan edilmekte!!!
Bizde de; 'özde' cumhuriyetçiler, 'sözde cumhuriyetçi' addettikleri iktidardaki AK Parti'yi kapatmaya tevessül etmiş ve; yüzde elli oy alan bu parti 'laikliğe karşı cereyanların odağı' yaftasıyla para cezasına çarptırılmış ve kapanmaktan kıl payı kurtulmuştur.
Demokrasi ve darbe, birbirlerine ne kadar zıt görünüyor değil mi? Güdümlü demokrasi (!) ise, darbelerden azade kılınamıyor. Zira güdücüler öyle istiyor!
Darbeler; milletin seçtiklerini yalnızca iktidardan uzaklaştırmıyor; esas tesirini, topyekûn milletin tepesine vurarak, onu maddede ve manada eritiyor, bitiriyor.
Aynı tezgâhla dün; Menderes alaşağı edilerek idam edildi, Demirel'e 'muhtıra' verilip görevden uzaklaştırıldı, Özal zehirletilerek öldürüldü; bugün ise; 27 Şubat e-Muhtırası, Gezi Parkı eylemleri ve son olarak da 17 Aralık yargı-polis darbesiyle Tayyip Erdoğan devrilmek istendi! Son teşebbüsün bir haftalık maliyeti yüz milyarı aşkın; kim ödeyecek bu parayı?
Bu durum dün olsaydı; IMF'nin kapısını tekrar çalacak ve onlardan emir almaya devam edecektik!
Demokrasimizi güdümlü olmaktan kurtarmanın iki şartı var: Birincisi, ekonomik bağımsızlık, bir diğeri de, hukuk reformudur. Yani, tam ve kâmil manada demokrasi...
Çok şükür; biz ekmeğimizi taştan çıkardık; borç alan değil borç veren konuma geldik. Mısır ise, güdümlü idareciler elinde, hâlâ ABD'den aldığı dolarla halkına ekmek temin edebiliyor! Dolayısıyla daha uzun süre, güdülmeye mahkûm gözüküyor!
Hukuk reformuyla da biz, demokrasimizi taçlandırabilirsek; hem dış güdücülere ve hem de içerideki avanelerine avuçlarını yalatırız!