Dikkat edilirse, bu ülkede bir kısım insanlar -ki, bunların hem sayıları ve hem de etkinlikleri bayağı yekun tutuyor- ülke gerçeklerini anlamamakta veya çok iyi anlamalarına rağmen anlamamazlıkta ısrar etmektedirler. Etkinlikleri sayesinde de meseleleri çarpıtmakta üzerlerine yoktur! Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır konuşması işte bu kabildendir. Başbakan orada; 'Kürt sorunu' ifadesini kullandı diye, bu bir kısım çevreler hop oturup hop kalkıyor! Sahte Bektaşi yaklaşımı ile konuşmasının tamamını değil de bir kısmını, o da işlerine geldiği gibi çarpıtarak alıyorlar ve bu yanlış anlayışları ile kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadırlar. Bu ülkede Kürt realitesini tanımadık da ne oldu? 80'li senelerin başlarını hatırlayın; Kürt kelimesi bile yasaktı! Nitekim; Sayın Süleyman Demirel de, Erdal İnönü ile yaptığı koalisyon hükümetinin lideri olarak gittiği bölgede; 'Kürt realitesi'ni tanıdıklarını ilan etmemiş miydi? "Asla muhatap almam!" Türkiye'nin bir imparatorluk bakiyesi olduğunu bilmeyenimiz var mı? O halde bu coğrafya üzerinde onlarca kimlikte insanların yaşamakta olduğu bedihi (apaçık) bir hakikattir. Başbakan'ın da işaret ettiği gibi, bunların her birisi alt kimliktir. Kimsenin bunları yok saymasının gereği ve gerçeği yoktur. Bunlardan her birisi, eşit şekilde vatandaşlık bağı ile T.C. Devleti'ne bağlıdır. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın vurguladığı; 'Tek millet, tek devlet, tek bayrak' sözünden daha açık ve daha anlamlı ne olabilir? Ayrıca; zorlamalarla Başbakan'a yakıştırılmak istenen terör örgütü mensuplarını muhatap alma absürtlüğünü ise; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanının sorumluluğunun idrakinde olduğunu, bunu da kimsenin hatırlatmasına gerek olmadığını, şu açık seçik ifadelerle vurguladı: 'Asla muhatap alınamaz ve almam!' Ayrıca; bir absürt yaklaşım da, Başbakan'ın, yöre halkıyla terör örgütünü birbirine karıştırmasıdır ki, bu ikisini birbiriyle karıştıran sade vatandaş bile kalmamıştır! Başbakan'ın asıl hedefi bölge halkını kazanmaktır. Bunlar için ve Türkiye'nin bütünü için demokratik açılımları sağlamaktır. Bu kozları terör örgütünün elinden alacaksınız ki, halkın onlara fidelik yapmasının önünü alabilesiniz! Bunun için da halkla ve onların meşru temsilcileriyle konuşmaktan başka çare var mı? Şimdiye kadar konuşulmadı da ne oldu? Demokratik ülkelerde yegane çözüm yeri Başbakanlık'tır. Başbakan konuşmayacaksa kim konuşacak? Türkiye, AB sürecinde epeyce açılımlar yaptı. Bunların birçoğu henüz hayata geçmiş değil. Dolayısıyla bunlardan kimsenin; özellikle bölge halkının haberi yok. Başka Türkiye yok! Türkiye'nin asıl derdi kendi haklılığını ne içeriye ve ne de dışarıya anlatamamasından kaynaklanmıyor mu? O halde konuşmanın kime ne zararı olabilir? Konuşmaya konuşmaya meseleler çığ gibi büyüyüp iş çığırından çıkmadı mı? Türkiye'nin üniter yapısı belli. Kürt kökenli vatandaşların da ülkenin dört bir yanına dağılmış oldukları; kız alıp vermelerle diğer gruplarla et ve tırnak misali kaynaşmış oldukları da belli. Böylesine nazik bir konuda birbirini suçlamadan ve meseleye iyi niyetle yaklaşmak her vatanseverin boynunun borcudur. Ülkemizin birliği, bütünlüğü ve dirliği her şeyin üstünde tutulmalı ve asla siyasete malzeme yapılmamalıdır. Zira, buradan başka bir Türkiye yok!