Top Avrupalı'da

A -
A +

Türkiye'miz AB sürecinde Kopenhag siyasî kriterlerinin hemen hepsini yerine getirdi. Artık, Avrupalılar'ın tarih verme konusunda bir bahaneleri kalmadı. Şayet tarih vermezlerse, bu, onların ne denli çifte standartlı olduklarının en açık delili ve cümle âleme ilânı olacaktır. Zira, herkes gibi biz de, AB'ye dahil edilen ve dahil edilmek için tarih verilen Polonya ve Romanya başta olmak üzere; yığınla Doğu-Avrupa ülkesi biliyoruz ki, bunların hiç birisi, hiçbir bakımdan Türkiye'nin eline su dökemez. Hal böyle iken, Türkiye'yi dışlamanın tek bir sebebi kalıyor ki, o da, nüfusunun Müslüman olmasıdır. Böyle bir durumda Avrupalı kendi inançlarıyla ve başta baş tacı ettiğini ileri sürdükleri demokrasi olmak üzere tüm değer yargılarıyla çelişkiye düşecektir. Dolayısıyla AB; değerler manzumesinin oluşturduğu bir bölgesel güç ve kuruluş olmaktan ziyade; kelimenin tam anlamıyla bir Hıristiyan Kulübü olarak kalacaktır. Böylesine bir görüntü ve oluşum da, medeniyetler arasında barışa hizmetten ziyade, düşmanlığı daha da körükleyecek ve korkulan olacaktır! İstikrar unsuru bir ülke Türkiye gibi; halkı Müslüman olup, demokrasi ile idare edilen yegane laik ve bölgesinin en güçlü ve istikrar unsuru olan bir ülkeyi göz ardı etmeleri, Hıristiyanlık taassubundan başka bir şeyle izah edilemez. Türkiye'mizin süratle kanunlaştırıp tatbik mevkiine koyduğu demokratik açılımlar herkes gibi Avrupalı dostlarımızı da şaşırtmıştır. Zira, hiç kimse; böyle kısa bir zamanda bu açılımların yapılabileceğine ihtimal vermiyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da işaret ettiği gibi; "... Türkiye'nin AB ailesi içinde yer alma kararını halkımızın yüzde 75'i desteklemiştir. Kopenhag siyasi kriterlerini, insanımızın yaşam standartlarını yükseltmek için gerekli görmekteyiz. Zaten biz şu anda farklı bir durum olarak AB'nin içindeyiz. Şu anda yaklaşık 4 milyon insanımız AB'nin içinde. Hollanda'da bile 350 bin vatandaşımız var ve bunlar, Hollanda'ya gelişlerinin 40. yılını kutluyorlar..." Dikkat edilirse, hemen her AB ülke yetkilisi, iyi, güzel, hoş da; uygulamaları görelim demeye getiriyor. Bazıları bu durumu ima yollu, bazıları ise açık ve net bir şekilde dile getiriyor. Makul süreler gereklidir Uygulamalar elbette ki önemlidir. Ama, unutulmamalıdır ki, hiçbir kanun, akşamdan sabaha neticesini kâmil manada vermez veremez. Bunlar için makul süreler gereklidir. Burada esas olan, idarenin niyet ve kararlılığıdır. Nitekim aynı kanunlar ve değişiklikler de mevcut AB ülkelerinde belirli zaman sürecinde oturabilmiş ve yerleşebilmişlerdir. Ayrıca; birliğe dahil ettikleri ve dahil etmek için tarih verdikleri yığınla ülkede söz konusu aksaklıklar mevcuttur. Onlara dayatılmayan böyle bir uygulamanın Türkiye'den akşamdan sabaha istenmesi de akıllıca bir şey değildir. Türkiye'mizin İKÖ'nün tarihinde ilk defa; dört yıl süreyle Genel Sekreterliği alması; üstelik bunun demokratik bir şekilde, seçimle elde edilmesi fevkalade bir başarıdır. AB'ye de olumlu bir baskı aracıdır. Netice itibariyle; 2004 Aralığında Türkiye'ye tarih verilmemesinden en az Türkiye kadar AB ülkeleri de zararlı çıkacaktır. Balkanların Orta-Doğu'nun, Karadeniz-Kafkasya ve Orta-Asya'nın kavşak noktasında bulunan ve anılan bu büyük ve çok önemli coğrafyanın her parçasıyla aktif münasebetleri olan Türkiye gibi bir ülkeyi dışlamak akıl kârı olmasa gerektir. Akıl, mantık; sağduyu bunu gerektiriyor ama bakalım Avrupalı hangi duygusuyla hareket edecek?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.