Toplumumuz, aylardır gazete sayfalarını dolduran, televizyon ekranlarını kaplayan; hırsızlık, çete, kapkaççılık, rüşvet ve yolsuzluk haberleriyle çalkalanıyor. Hemen her konuda öylesine duyarsız olduk ki; toplumumuzu kemiren ve her yanımızı kuşatan bu denli alçaklıkları bile neredeyse kanıksadık! Başta İstanbul olmak üzere, bütün şehirlerimizde bu çeteler kol geziyor. Aynı ev, dükkan veya iş yeri üst üste üç defa, beş defa soyulabiliyor. Bırakın geceleri, halk, gündüzleri bile sokağa çıkamaz oldu! Şehirlerin göbeğinde, yüzlerce insanın gözleri önünde insanlar taciz ediliyor; ellerinden veya arabalarından malları ve çantaları gasp ediliyor. Kızlar ve kadınlar, güpe gündüz darp edilerek, yerlerde sürükleniyor. Diyarbakır'ın en işlek caddesinde cep telefonum çaldı. Cevap vermeye çalışırken, yaşlı bir amca yanıma yanaştı ve; "... Böyle, telefonla konuşmayın; elinizdeki telefonu kapıp kaçabilirler!" dedi! "Biz kendi derdimizi unuttuk!" Bir yakınımın iş yeri üst üste soyulmuştu. İstanbul'un bir ilçesindeki İlçe Emniyet Müdürüne beraberce gittik. Yakınım derdini; anlattı. Müdür Bey'in verdiği cevap pek manidardı: "Siz, hırsızı veya hırsızları tespit edebilirseniz bize bildirin!.." "Afedersiniz ama, beyefendi bu iş sizin göreviniz değil mi?" dedim. Öyle bahaneler arka arkaya sıraladı ki, biz kendi derdimizi unuttuk: "Bu işsizlik ortamında, kısıtlı sayıdaki polisle bu kadar hırsızla ve hırsızlıkla biz nasıl baş edebiliriz? Ateş, düştüğü yeri yakıyor. Şu kadarını söyleyeyim. İstanbul'da gasp suçlarında geçen seneye göre yüzde kırk artış var!" Tabii, burada iğneyi de kedimize batırıp bir itirafta bulunmalıyız. Medyamız bu konuda hiç de iyi sınav vermiyor. Bilakis, çeşitli yayınları ile şiddeti körüklüyor! Adeta özendiriyor! İstanbul Valisi Sn. Muammer Güler bir tehlikeye daha işaret ediyor. Ve diyor ki: "Evvelce ferdî olan hırsızlık suçları, son zamanlarda boyut değiştirdi. Artık 'çeteler' halinde bu suçlar işleniyor. Çoğu kez, yaşları on sekizin altındaki çocuklar, Anadolu'dan getirtilerek bu işlerde kullanılıyor!.." Uzmanlar, nisan ayından itibaren yürürlüğe girecek yeni kanunlara vurgu yaparak, bir an önce gerekli tedbirlerin alınmasını istiyorlar. Çünkü bu kanunlarla ne suçluyu çaydırabiliriz ve ne de cezaevine koyduğumuz suçluyu ıslah edebiliriz! Bilindiği üzeri bizde "af", sıradan bir hadise gibi devamlı gündeme geliyor. AB'ye uyum sadedinde çıkarılan kanunlarla da, binlerce suçlu salıveriliyor. Hele, nisandan itibaren yürürlüğe girecek kanunlarla, suç kapsamı iki yıl ve altındaki sürelerde bir cezayı kapsayacak suçluları tutuklamanın bile imkanı olmayacak! Kendi elleriyle bir toplum yapısı ancak bu şekilde dinamitlenebilir! Dün, bugünkü gazeteyi hazırlamak için oturduğumuz manşet toplantısında gündeme baktığımızda, onlarca haberin hırsızlık ve kapkaç olaylarıyla ilgili olduğunu gördük! Bugün pazar olmasına rağmen bu denli haberleri manşete taşımak zorunda kaldık. Bataklığın kurutulması lazım! Neyse ki; televizyona çıkan İstanbul Valisi, yaptığı açıklamalarla, biraz olsun gönüllerimize su serpti ve gelecek için bizleri umutlandırdı. Yeni bir proje üzerinde çalıştıklarını, son aşamaya geldiklerini ve önümüzdeki bir-iki ay içinde uygulamaya sokacaklarını ifade etti. Buna göre; İstanbul şehrinin ana arterleri ve meydanları kamera ile sürekli gözetlenecek. Bütün bunlar, işin polisiye kısmı... Asıl önemli olan ise, bataklığın kurutulmasıdır. Yani, asgariye indirilmesidir. Bunun için de eğitimle beraber devletin "sosyal"lik olgusunu kâmil manada işletebilmektir. Zira; "Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar" derler; halbuki bizde birileri yerken milyonlar bakıyor!