Toplumun gerisinde kalmak -1-

Milletimiz seçimin gereğini yaptı; yüzde seksen üç gibi çok yüksek bir oranda sandığa gitti ve verdiği oylarla da yüzde doksan altı buçukluk bir temsili parlamentoya yansıttı. Bu tabloyu, demokrasiyi içselleştirmiş batılı toplumlarda bile görebilmek güçtür. Milletimizin bu çağdaş ve ilerici halini, bir kısım kurumlarımızda veya bu bir kısım kurum ve kuruluşlarımızın başında çöreklenmiş kişilerde göremiyoruz. Bu kurum ve kişiler; üzerine titredikleri statükonun gereği doğrultusunda verdikleri kararlarla toplumu geriyor ve germekle kalmayıp; tabir caizse, 'meşguliyetle tedaviye!' tabi tutuyor. Siyaset ve hukuk kurumlarının birinci ve en önemli görevi sorun çözmek, yani çözüm üretmektir. Milletimiz huzur ve istikrar istedikçe ve bu uğurda dev adımlar attıkça; statükonun tipik mümessili olanlar, inatla ve ısrarla pişmiş aşa su katmakla meşgul! Bakınız; şu YSK (Yüksek Seçim Kurulu) başından beri hatalı tutum sergiliyor. Avrupa'da yaşayan dört milyon insanımıza oy kullandırtmamak için adeta çırpındı! Seçimin hemen öncesinde; iller üzerinde yaptığı milletvekili kaydırmalarında; yüzde kırk yedi oy almış AK Parti 340 milletvekili çıkarmışken, bu kez yüzde elli oy almasına rağmen ancak 326 milletvekili çıkarabildi! Bu nasıl bir adalet anlayışıdır ki bir ilden sadece kırk bin oyla bir milletvekili seçilebilirken, diğer bir ilde bir milletvekilliği için yüz elli bin oy gerekiyor! Bir kısım milletvekili adayları için önce aday olamazlar deyip sonra çark etmesi. Bir kısım milletvekili adayını seçilmesine mani bir hal yoktur deyip seçimlere sokması ve hatta; seçilmiş bir kısmına da mazbatalarını teslim edip ardından iptal etmesi! Durduk yerde toplum gerildi ve hemen her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Yalnızca bu siyasi gerilim bile ülkemizin ne denli çağdaş bir anayasaya muhtaç olduğunu; köhnemiş anlayış, kişi ve kurumların değişim ve dönüşüme uğraması gerektiğini göstermiyor mu?!