Cumhuriyeti 'milli irade' diye tanımlamış ve Meclis'imizin duvarına yazmışız ama; uygulamada, millete, milletin değer yargılarına, özlem ve taleplerine sırt çevirdiğimiz gibi; milletin oyu ile iktidara gelen hükümetleri alaşağı etmeyi aynı Cumhuriyeti koruma ve kollamanın gereği bilmişiz! O vakit, bu Cumhuriyeti yeniden tanımlamamız gerekmez mi? Öyle ya; İran'daki rejimin adı da cumhuriyet, vaktiyle komünist olan Sovyetlerin de adı cumhuriyetti; bunun gibi krallıkla idare edilen ülkelerin olduğu kadar, demokrasi ile idare edilen ülkelerin adı da cumhuriyettir. Mesela biz, 1950 senesine kadar tek parti iktidarı ile yaşadık; adımız cumhuriyetti, 1950'den sonra çok partili parlamenter sisteme geçtik adımız yine cumhuriyettir. Tek parti iktidarında 'milli iradeden' söz etmenin manası olmasa gerektir. Bu yüzden olsa gerek ki, o döneme 'şeflik dönemi' demeyi maharet bilmişiz. Bilmişiz bilmesine de; Meclis'imizin duvarına astığımız yazının manasını ve ne maksatla astığımızı sorduklarında veya kendi kendimize sorduğumuzda cevap verememişiz! Meclis'imizin duvarına astığımız yazı doğru ise, biz 'bürokratik cumhuriyete' 'demokratik cumhuriyet' diye isim vererek dünyayı kandırdığımızı zannetmişiz! Gerçekte kandırdığımız, ta kendimiz değil miyiz? Kim demiş; mızrak çuvala sığmaz diye? Türkiye'mizde bütün mızraklar çuvallarda! Peki; bütün bu düzenbazlıklar nereye kadar gidebilirdi? Elbette; bir 'Molla Kasım' gelinceye kadar! Halbuki, 'millete rağmen'cilerin beklentileri; bu kandırmacanın ilanihaye devam etmesiydi. İşte, bir 'Molla Kasım' geldi ve perçem düştü kel göründü! Gelinen bu noktada; çuvallara sığdırılmak istenen mızrakların uçları elbette birilerine batacaktır! Aksi halde, bu atasözümüz; Meclis'imizin duvarına yazdığımız yazı gibi manasız olurdu! Pösteki saydırılan, ot yoldurulan ve dağa tırmandırılan milletimiz, her zorluğa alışıktır! Bir eli yağda, diğeri balda olanlar; yani tuzu kurular düşünsün neler olacağını!