Türk'e bakış açısı

A -
A +

Türkiye'miz, devletler arenasında dün olduğu gibi bugün de yalnızlığı yaşamaktadır. Dost ve müttefik gözükenler bile bu hallerini sadece kağıt üstünde ve diplomatik söylemler çerçevesinde ifade etmekte; fiili durumlarda ise bu durumun gerçek dostluğu yansıtmadığı fark edilmektedir. Devletlerarası münasebetler elbette ki karşılıklı çıkarlara dayanır. Diplomasi, işte bu karşılıklı çıkarları dostane bir şekilde elde etme sanatıdır!.. Dünyada "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ancak 1945 senesinde yayınlanabilmiştir. O günlerin en büyük sömürge imparatorluğu olan İngiltere bu beyannameye uyacağını açıklamakla, muhataplarını resmen ve alenen sömürgeleştirmek dönemini kapatmıştır. Dünyadaki diğer sömürgeci devletler de ister istemez bu anlaşmaya imza koymuşlardır. Bununla, dünya üzerindeki sömürgecilik tabii ki bitmemiştir, şekil değiştirerek yoluna devam etmiştir ve el-an da devam etmektedir. Osmanlı Devleti bir istisna... Sömürülen devletler aynı kalmakla beraber, sömürücü güçler zamanla değişebilmektedir. Zira, adaletin olmadığı bu dünyada hak, haklının değil güçlünündür. Devletler arenasında bu durumun yegane istisnası bizim Cihan Devleti'miz olan Osmanlı İmparatorluğu idi. Yalnızca Osmanlı Devleti'dir ki, adalet üzere icra-i faaliyette bulunmuş ve asla insanları veya onların toplu şekilleri olan kavim ve milletleri ve vesayeti altındaki devletleri sömürmemiştir. Bilakis, onlardan almak yerine onlara vermiştir. Osmanlı Devleti, asırlar boyu; üç kıta ve yedi iklimde hükümran oldu. Tabiatıyla, muhatabı bulunan devletlere hadlerini bildirmiştir. Yani onların da, insanlara, kavimlere eziyet etmelerine imkan tanımamış, fırsat vermemiştir. Bu durum, öyle kolay bir şey değildir. Nizam rolünü oynayabilmek ve bunu tatbik edebilmek için, elbette ki diğer devletlerden çok daha güçlü olmak mecburiyetimiz vardır. Zaten, Cihan Devleti'mizin yaşamakta olduğu coğrafya netameli olup çok güçlü olmayı gerektiriyordu. Tıpkı bugünkü gibi. Bugün de Türkiye'miz aynı netameli coğrafya üzerinde bulunuyor. Bugün, dünyaya nizam vermek için değil, yalnızca hayatımızı sürdürebilmek için bile çok güçlü olmamız gerekmektedir. Şu anda karşımızda olan, ama vaktiyle bizimle beraber, bizim hükümranlığımız altında yaşamış bulunan devletler ile; o gün de, bugün de karşımızda olup da bizim vesayetimiz altına giren onca devlete karşı adilane davranmamıza rağmen, bize bu husumet nedendir? Hadi diyelim o vakitler; hükümranlığımız altında olmak onlara zül (ağır) geliyordu; kerhen (zoraki) itaat eder gözüküyorlardı. Kendilerine hiçbir zaman zulmetmedik, bilakis insanca yaşamalarını temin ettik. Bugün, yani bir diğerinin hükümranlığı altında yaşamanın söz konusu olmadığı; herkesin hür ve bağımsız bulunduğu bir devirde aynı kin ve düşmanlığı devam ettirmelerini neye bağlıyorsunuz? İntikam mı alıyorlar!.. Sadece din farkı böylesine bir kini ve düşmanlığı doğurabilir mi? Bunun yanında, asırlar boyu hükümranlığımız altında yaşamaları kendilerini aşağılık kompleksine itti de; bunun intikamını mı alıyorlar? Bilmiyorum; bildiğim tek şey, onlarla anladıkları dille konuşabilmektir. Dün, Cihan Devleti'miz bu dille konuşuyor ve kendileri de pek iyi anlaşıyordu. Nasıl mı? Yarınki makalemizde bu sualin cevabını bulacaksınız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.