Başbakan Bülent Ecevit, Mayıs ayı olağan MGK toplantısına katılamadı. Kendisine konsültasyon yapan doktorlar, Ecevit'in uzun süreli bir toplantıya katılamayacağını açıkladılar. Halbuki, Ecevit'i hastaneden taburcu eden aynı doktorlar, ona, "iş görür" raporu vermişlerdi. Biz de bu raporu değerlendirirken; acaba bu doktorlar, sayın Ecevit'in ne işle iştigal ettiğini biliyorlar mı, diye sormuştuk! Türkiye'nin yürütmekte olduğu parlamenter sistem, tamamen Başbakan'a endeksli. Türkiye'nin Başbakan'ı ise sağlık sorunları sebebi ile yurt dışı seyahatlere gidemediği gibi; ülkenin en hayati konularının görüşüldüğü içerideki MGK toplantılarına da, aynı gerekçe ile katılamıyor! Hani; "sağlığı yerinde" ve "işinin başında" idi?! Yazık değil mi bu ülkeye ve bu ülkenin 65 milyon insanına? Ecevit'ten önce de güneş doğuyordu. Ecevit'ten sonra da güneş doğmaya devam edecektir. Bundan kimsenin endişesi olmasın! Ama, Ecevit'le beraber doğan güneşin parlayamadığı ve ışığını, başta kendisi dahil hiç kimseye ulaştıramadığı su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor! Hadi; kendisi bu durumu görmüyor veya kendisine göstermiyorlar diyelim; Türkiye, "Hotanto" değil ki, en az 5 bin yıllık devlet geleneği olan bir ülke.. Nerede bu ülkenin akil adamları? Sağlık sorunları ayyuka çıkan bir Başbakan'ın varlığı ile Türkiye, tam bir belirsizliğin içine girmiş bulunmaktadır. Bu belirsizliğin uzun süre devam etmesine, değil Türkiye gibi ekonomisi SOS veren bir ülke, sağlıklı ekonomiye sahip benim diyen ülkeler bile dayanamaz. Ahir ömründeki bir Başbakan'ın, Türkiye'ye ve Türk insanına böyle bir kötülüğü yapmaya hakkı olmasa gerektir. Türkiye'nin ne denli kritik bir dönemden geçtiği izahtan varestedir. AB gibi, Türk insanının en hayati konusunda hükümet partileri bile kendi aralarında anlaşabilmiş ve bir "konsensus" oluşturabilmiş değil! Bu gidişle kaçırılacak, bilmem bu kaçınca trenin sorumlusu da orta yerde olamayacak! Koalisyon partilerinden MHP ve onun lideri, meselenin o kadar uzağında ki, bulunduğu Çin'den, Türkiye'nin, AB'ye giriş müzakerelerinin başlayabilmesi için bir dizi şartlar ileri sürme gafletini gösteriyor! Ayol! AB'ye girmek isteyen ve o birliğin olmazsa olmaz şartlarını (Kopenhag kriterleri), bilip imzalayan ve bunları iç hukuka uygulamak için çırpınan biz değil miyiz? Sanki AB; aman, Türkiye'siz bu birlik olmaz; ne yapıp edip Türkiye'yi birliğe almalıyız diyor da, biz de birliğe dahil olmak için ağırdan alıyor ve şartlar ileri sürüyoruz! İleri sürülen şartlardan bir tanesi; Öcalan'ın Başbakan'ın sümeninde bulunan idam kararının bir an evvel Meclis'e sevki!.. Öcalan'ın idam kararını, Başbakan'ın sümeninde tutan iktidar partisinin böyle bir talebi ne kadar samimi ve inandırıcı olur? Öcalan'ın infazıyla ilgili olarak; samimi bir kanaat, "ürkekçe" olmayan bir tavır ve siyasi bir irade olsa idi, daha işin başında bu mesele halledilirdi. Aradan bunca zaman geçtikten ve infazı, artık Türkiye'nin aleyhine olabilecek bir konuma geldikten sonra; tamamen iç politika mülahazaları ile beyanat vermek ve suret-i hakdan gözükmek "şark kurnazlığından" öte bir mana taşımasa gerektir! Halbuki Türkiye'nin bunca işinin sürüncemede kaldığı, bunlara gerekçe olarak da Başbakan'ın sağlık durumunun ileri sürüldüğü bir ortamda; Öcalan'ın infazı da pekala "unutuldu" denilip işin içinden çıkılabilirdi! Zaten, fakirlikle kasıp kavurduğunuz milletin ekmekten ve aştan başka birşey düşünebildiği yok. Yeter ki, asmamak şartiyle paketlenip size teslim edilen Öcalan üzerinden politika yapmayın! Millete tiksinti geldi zira!..