Genel seçimlere dört ay gibi az bir zaman kaldı. Demokrasimizin en büyük eksiği gerçek manada muhalefet partilerinden mahrum kalışıdır. Muhalefet partilerinin görevi, iktidar partisinin her yaptığını karalamak olmadığı gibi; iktidarın yaptıklarına veya yapmak istediklerine alternatif politikalar üretip halka arz etmektir. Demokrasimizin en büyük şanssızlığı da, muhalefet olarak CHP'yi örnek almasıdır. CHP; demokratik olmayan ortamda tek parti iktidarı olarak, millete, tam 27 sene baskı kurarak ve dayatarak siyasi faaliyette bulundu. Millet, bu baskıcı sistemi hiçbir zaman unutmadı ve demokrasiye geçtiğimiz 1950 senesinden beri, CHP'ye, yapılan hiçbir seçimde tek başına iktidar vermedi. CHP, sadece bu durumun muhasebesini yapsa; her şeyden önce kendini tanıyacak ve millete yaptıklarına karşılık olarak, işe özür dileyerek başlayacak ama!.. Görünen o ki, CHP'nin ne kendini tanımaya ve ne de iktidara alternatif olmaya niyeti var! Bu yüzden olacak ki CHP, kendisini iktidara taşımak için milletten başka yollara tevessül etmiş; başta orduyu, yargıyı ve bürokrasiyi kullanarak ihtilallere zemin hazırlamıştır. Her on senede başvurulan; sözde partilerüstü zorlama iktidarlar ise, milletin nefretini ziyadesiyle kazanmaktan başka bir işe yaramamış; CHP bu hâlin bedelini, bazen barajın altına düşerek ve her seferinde de sandığa gömülerek ödemiştir. Sandıktan iktidar ümidini ebediyen kesen CHP, yaptırdığı anayasalarla; millet iktidarını, her seferinde önlemiş ve gelip geçen tüm iktidarlar, muktedir olamadan geçip gitmişlerdir. Başka bir deyişle CHP, ordu-yargı-bürokrasi marifetiyle gizli iktidarını sürdürmüştür. Merhum Turgut Özal ile başlayan değişim ve dönüşüm, Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti iktidarı ile ivme kazanmış; yapılan anayasa değişiklikleri ile de CHP'nin güvendiği dağlara büsbütün kar yağmıştır. Statükonun temsilcileri el ele vererek; kaset marifetiyle CHP genel başkanını görevinden uzaklaştırdı ve halka ulaşmak için; 'benim adım Kemal' demekten başka marifeti olmayan birisini işbaşına getirdiler. Halbuki görüp anlamadıkları bir şey vardı ki; atı alan, çoktan Üsküdar'ı geçmişti!