Özal sonrası Türkiye'nin ve Türk insanının içine düşürüldüğü durum malum! Adeta; Özal'dan ve Özal'ın yaptıklarından intikam alırcasına hareket edildi! Hedef tekti: Türkiye'yi ve Türk insanını çağdan koparmak ve kendi ilkel dünyasına hapsetmek!.. 70 milyonluk, Avrupa'nın bu en genç, dinamik ve ümit vadeden ülkesi; basiretsiz yöneticiler eliyle işsizler, güçsüzler, miskinler diyarına dönüştürüldü. En son açıklanan OECD rakamlarına göre; Türkiye'de işsizlik, son beş yılda (M. Yılmaz, B. Ecevit, D. Bahçeli dönemleri) yüzde 7.6'dan 12.3'e çıktı! İşsizlik oranında OECD ülkeleri arasında başa güreşen üç ülkeden birisiyiz. Bu kategoride birinciliği elinde bulunduran, dünün (14 sene öncesinin) demirperde ülkesi olan Polonya, AB yolunda hızla ilerliyor. AB'ye giriş için yaptığı referandumda halkının yüzde 83'e yakını 'evet' dedi. İşsizlikte ikinci sırada bulunan Slovakya da AB yolunda olduğuna göre; demek ki, bu rekoru Türkiye tek başında elinde bulunduracak ve Avrupa'da emsalimiz olmayacak! Özal zamanında Türkiye'nin dinamosu orta direkti. Esnaf dediğimiz bu kesimin hali ise, gerçekten yürekler acısıdır. Son 8 yılda; 1 milyon 235 bin esnaf ve sanatkar kepenk indirerek işsizlik ordusuna milyonlar kattı. AK Parti iktidarının gerçek gündemi bu tablodur. Ne yapıp edip; ekonomiyi canlandırmalı ve işsizliği makul seviyelere çekmelidir. Aksi halde; bu iktidar da ağzıyla kuş tutsa bile, milletin güvenini kazanamayacak ve millet; ister istemez yeni arayışlara girecektir! Türkiye'nin ve Türk insanının gerçek gündemi ekonomi yani; açlık sınırının altında bulunan milyonların ekmek kavgası olmasına rağmen; gündemi belirlemede en aktif rolü oynayan mahut medya ise; hâlâ Başbakan'ın kadehinden, Dışişleri Bakanı'nın domuz lokantasına gidip gitmemesinden dem vuruyor! Eski başbakan ve bakanlar bu sayılanları yiyip içiyorlardı da, Türkiye kalkındı mı? Ekonomi düzelip işsizlik önlendi mi? Başbakan'ın kadehinde bulunan içecekle, bütün bunların ne alakası var? Bakınız; Türk siyasi hayatına renkli simasıyla gelip giden bir Besim Tibuk vardı. Bu adamcağızın; 'Bu nasıl bayram? İnsan, kendi mahkumiyetini bayram yapıp kutlar mı?' demekten dilinde tüy bitmişti. Ve, her Kabotaj Bayramı'nda Dolmabahçe Sarayı'nın önüne gider, denize siyah çelenk bırakırdı. Türk denizciliğini ve ticaretini öldüren; Kabotaj denilen bu illeti 1 Temmuz 2003 tarihi itibariyle bu iktidar tarihe gömüyor! 1 Temmuz özellikle seçiliyor; zira o gün Kabotaj Bayramı diye bu millete seneler senesi yutturuldu! Merhum Özal, anlamsız tabuları bir bir yıkıyor ve milletin ayağındaki prangaları süratle kırıyordu. Ömrü vefa etmedi ama, yapabildikleri ile milletin önünü ve ufkunu açtı. Aynı yoldan, ilk defa Tayyip Erdoğan'ın gitmekte olduğunu memnuniyetle gözlemekteyiz. Gündem saptırıcıları, incir çekirdeğini doldurmayan konularla uğraşadursun; o, bildiği yolda, yani Türkiye'nin ve Türk insanının gerçek gündemi ile meşgul. Kolay gelsin!