Dünya üzerindeki ülkeler, çeşitli saiklerle bir araya gelerek birliktelikler kurarken, Türkiye; hem sistemindeki düzensizler ve hem de idaresindeki ehil olmayan insanlar yüzünden yalnız kaldı. Şaşkın ve tutarsız politikaları yüzünden ne Doğu'lu ve ne de Batı'lı olabildi! Hak ettiği saygınlığı bir türlü kazanamadı. Eğer, sistemi gerçek demokrasi ve idarecileri ehil olsaydı; 65 milyonluk genç nüfusla, onca yetişmiş insan gücü ve işgal etmekte olduğu kritik coğrafyası ile Türkiye'nin; değil bölgesinin, dünyanın en saygın ve sözü dinlenir ülkesi olması işten bile değildi. Evvela; yersiz bir endişe ile komşularımızdan koptuk. Dünya üzerinde, bütün komşularına sınırlarını kapatan ve kendisini neredeyse bir fanus içinde hapseden bizden başka bir ülke gösterilebilir mi? 450 parlamenter fazla iken, mevcut parlamenterleri erken seçime ikna edebilmek ve seçilme şanslarını artırmak için bu sayıyı 550'ye çıkardık. Hemen her demokratik ülkede bakanlık sayısı 15 dolayında iken, bizde bu sayı 38'dir. Öyle ki; vatandaş bir işi için, 3 ayrı bakanlığın çeşitli genel müdürlükleri arasında mekik dokumakta; parasını, zamanını ve şahsiyetini heder etmesine rağmen netice alamamaktadır! Adeta vatandaşına eziyet için oluşturan sistem; en ufağından en büyüğüne kadar, bütün kurum ve kuruluşları ile rüşvet batağına batmış ve vatandaş en tabii ve basit hak ve işlemlerini bile rüşvetle elde edebilir olmuştur! Bugün Parlamento'nun önünde, şimdiye kadarki halimizi yüzkarası olarak yansıtıp tarihe yazdıracak bir kanun var. Devlet İhale Kanunu.. Avrupa istedi diye bu kanunu hazırladık. Bu kanunla, devlet ihalelerinde şeffaflık temin edilecek ve rüşvetin önü kesilecekmiş! Öyle olsa bile; yolsuzluklara, vurgun ve talanlara sebebiyet veren ve bugüne kadar yürürlükte kalan kanunun hesabını kim verecek? Sadece bu kanun maddesi dahi, idarenin vatandaşına bakış açısını ve onu ne yerine koyduğunu göstermesi bakımından kafidir! Demek ki, Avrupa dayatmasaydı, biz devlet eliyle; yolsuzluğa, vurguna ve talana devam edecektik! Seneler senesi ettiğimiz gibi!.. Siyasetçi, eline emanet edilen her şeyi, nalıncı keseri misali; şahsi emellerine yonta yonta, şahsiyetini ve mehabetini yitirdi. Bugün toplumda, en istenmeyen kurum ve kişiler olarak sokağa çıkamaz ve vatandaşın arasına giremez durumda olduklarını bizzat kendilere haykırmaktadır! Başbakan, dünyadaki savaş rüzgarlarına işaret ederek; bundan böyle daha sıkıntılı günlerin geleceğini söyledi. Belli ki, beceriksizliklerine ve 65 milyonluk kitleyi açlıkla pençeleşmeye mahkum etmelerine mazeret arıyorlar! Dolayısıyla, savaştan ve bunalımdan medet umuyorlar! Mevcut iktidarın, ülkeye ve ülke insanına verebileceği hiçbir şeyi olmadığı görülmüştür. Bu iktidarın yapabileceği bir tek şey kalmıştır; o da ülkeyi seçime götürmektir.