Bazıları hâlâ dünyanın gerçeklerini görüp kabullenebilmiş değil... Bunlar; ABD'nin politikalarını Başkan Bush ile özdeşleştirmeye çalışıyorlar. Bunlara göre; önümüzdeki seçimlerde Bush (cumhuriyetçiler) ABD'de seçimi kaybeder, bunun yerine demokratlar iktidara gelirseymiş; ABD politikaları baştan başa değişirmiş!.. Hiç de öyle değil. ABD, yeryüzünde tek başına kalan gerçek bir imparatorluktur! Onun hükmünü icra etmesinden daha tabii birşey olamaz. Bu durumu anlamayanlar ve içlerine sindiremeyenler, yakın tarihi biraz okusunlar. Dünkü büyük güçlerin her birisi; güçleri oranında bugünkü ABD'nin emelleri peşinde değil miydi? Gelmiş geçmiş ve mevcut her büyük gücün (imparatorluğun), gücü oranında dünyaya nizam verme isteği vardır. Bu bir realitedir. Bu realiteyi görmek ayrı şey, tasvip etmek ayrı şeydir. Dünya üzerindeki irili ufaklı diğer devletler, bu durumu tasvip etmeseler de; görüp değerlendirmeleri ve buna göre ayaklarını denk almaları gerekir. Dünyanın gerçeklerini görmek! "Bu küreselleşme denen şey de nedir? Ben bunu kabullenmiyorum" demek ve dünyanın ve gerçeğinin dışında kalabilmek mümkün değildir. Esmekte olan bu fırtınanın dışında kalacağını zanneden ve bu fırtınaya göre tedbirler almayan ülkeler, en ziyade bedeli ödeyeceklerin ta kendileridir. Büyük güçlerin günü birlik politikaları olmaz. 30 yıl, 50 yıl sonrasının; değişik versiyonlarla hesap ve planlarını yaparlar. Bunları devlet politikaları haline getirip uygularlar. Dolayısıyla; iktidara gelen her başkan; hangi partiden olursa olsun, bu devlet politikalarını uygulamakla görevlidir. Şimdi tartışılmakta olan konu; ABD'nin tatbik mevkiine koymaya çalıştığı "Büyük Orta Doğu Projesi"dir. Fas'tan Pakistan'a uzanan geniş İslam coğrafyasında uygulanması düşünülen bu proje, daha işin başlangıcında akıllara binbir netameli suali getiriyor. Tabiatıyla her projenin bir görünen bir de görünmeyen (!) kısmı vardır. Daha açık bir ifadeyle, ABD, görünmeyen kısımlarını açıklamak durumunda değildir. Göstermek istediği kısmını söylemek ve ona göre hareket etmek konumundadır. Aksi halde bindiği dalı keser! Akıllı ve uyanık devletler de; projeksiyonlarını bu açıklanmayan kısma yöneltip, hesaplarını ona göre yapar, adımlarını ona göre atar. Büyük Orta Doğu Projesinde dünyaya sunulan ana tema, krallık ve derebeylikle idare edilmekte olan İslam coğrafyasına demokrasi getirilme keyfiyetidir. Daha bugüne kadar, o krallık ve derebeylikleri kurduran ve o yönetimlerden razı olan ABD'nin bu çıkışı, samimiyetle ne denli kabil-i teliftir? Onun da cevabı, siyaset duayenimiz Süleyman Demirel'in şu sözünde saklıdır: "Dün dündür, bugün bugündür!" İstediğiniz kadar kabullenmeyin ama; görünen o ki, zor, oyunu bozuyor! Bahse konu ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesinde; bu geniş ve mümbit coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip olmak, özellikle radikal İslam'ın ardındaki petrol musluklarını kısmak; bu ve bütün yönleriyle terörün üzerine gitmek, İsrail'e kol kanat gerip onun güvenliğini teminat altına almak gibi niyetleri görmemek için kör olmak lazımdır. Dikkat edilirse; burada en rahat ülke Türkiye'dir. Türkiye çok akıllı politikalarla, Büyük Orta Doğu Projesi'nden güçlenerek çıkar. Kıbrıs'ta çözüm ve AB için tarih... Bunun için; Türkiye'nin önündeki yol haritasında iki önemli kilometre taşı vardır. Bunlardan birincisi Kıbrıs'ta çözüm, ikincisi ise, AB için tarih almasıdır. Önceki günkü gazetemizin 1. sayfasında; "Mecelle" dergisinden derlediğimiz bir haber vardı. Haberin başlığı; "Orta Doğu'nun anahtarı Kıbrıs"tı. Evet, ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi için Kıbrıs'ta çözüm şarttır. Çözüme ulaşmış Birleşik ve AB'ye girmiş bir Kıbrıs, başta İsrail-Filistin gibi birçok problemli bölgeye model olacaktır. Ve yine aynen orada belirtildiği gibi; AB'ye girmiş bir Türkiye de, başta Orta Doğu olmak üzere bütün bir İslam coğrafyasına örnek gösterilecektir.