Türkiye'mizin netameli coğrafyası cümle âlemin malumudur. Tarihin her devrinde, ancak güçlü devletler bu netameli coğrafyada varlıklarını sürdürebilmiş; güçlerini kaybettikleri zaman da bu coğrafya'dan silinip gitmişlerdir. Türkiye'mizdeki terör, ne Filistin'deki "intifada"ya ve ne de dünyada yayılmakta olan küresel teröre benzemiyor. Ve yine iddia edildiği gibi; coğrafi kalkınmamışlık ve adaletsiz gelir dağılımı da bizdeki terörün kaynağı ve gerçek sebebi değildir. Nitekim, ülkemizin dört bir tarafında aynı geri kalmışlık ve adaletsizlik söz konusudur. O halde, neden; yalnızca Doğu ve Güney - Doğu Anadolu'muzda belli bir kökten geldiğini söyleyen bir kısım insanımız teröre teşne yapıldı? Asırlar boyu etle tırnak misali iç içe yaşamış; birbirinden kız alıp vermiş, ortak işler kurup çalışmış; her şeyden önemlisi Kurtuluş Savaşında yedi düvele karşı omuz omuza ölüm kalım mücadelesi vermiş bu insanlara ne oldu da birbirlerine düşüyorlar? Bunun sebebi gayet açıktır. Yoğunluğu düşürülmüş iç savaş... Türkiye'mizin güçlenmesini istemeyen, Türklüğün ebedi düşmanları bu kefeni bize biçmiştir. Bunların kimler olduğu da gün gibi ortadadır. Başta komşularımız ki, aynı güçler marifetiyle bunlarla karşılıklı olarak devamlı hasmane bir tavır içinde bulunmaya zorlandık ve malum; bir çoğu ile dost ve müttefik olduğumuz Batı'lı güçler, Türkiye'de tasarladıkları terörü seneler senesi adeta bir maden gibi işlediler. Türkiye'miz çeyrek asırdır; yoğunluğu düşürülmüş iç savaş şeklinde bu terör belasıyla uğraşıyor. Ülkenin zaten kıt olan kaynakları bu bela uğruna harcandı. Otuz bin insanımızı kaybettik. Terörist başını bize teslim ettiklerinde sevinmiştik. Teslim alan Ecevit'i de bu büyük (!) hizmetinden dolayı iktidara taşımıştık. Terörist başını yargılayıp idama mahkum etmemize rağmen infazı gerçekleştiremedik. Daha sonra da idam cezasını kaldırıp ilgilinin cezasını müebbede çevirdik. O, şimdi sakini olduğu Marmara'nın ortasındaki adada krallar gibi yaşıyor! Halbuki, o günlerin başbakanı Bülent Ecevit; ilgilinin buraya şartlı konulduğunu, terör örgütünü yönlendirme ve terörün azması durumunda ise infazın gerçekleşeceğini söylemişti ama, bütün bunlar sözde kalmaktan başka bir mana ifade etmedi. Bataklık kurutulmadığı müddetçe! Bugün gelinen noktada ise; Kuzey Irak'ta kümelenen terörist örgüt militanları ülkemize sızmakta ve çeşitli terör eylemlerine girişmektedirler. Yollara mayın döşemekte, güpe gündüz yol kesip araçları durdurmakta, insanları soymakta ve izine gitmekte olan askeri kaçırabilmektedirler. Son bir sene içerisinde terörist eylemlerde verdiğimiz can kaybı yüz on dört kişidir. Kuzey Irak'taki bataklık kurutulmadığı müddetçe, terörden daha çok çekeceğimiz aşikardır. Bugün itibariyle (dünün en büyük terör örgütü hamisi) Suriye'nin, Türkiye'miz için hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Filistin ve Irak'taki rolleri dolayısıyla ABD'nin düşman listesindedir. Tezkere'yi Meclis'ten geçirebilseydik Terör örgütünün kökünü kurutmak için elimize geçen tarihi fırsatı "Tezkere" krizi ile kaçırdık. Kaçırmakla kalmadık; en hafifinden ABD'nin bize olan güvenini kaybettik! Öyle ki, ABD, yarım asırdır NATO müttefiki olan Türkiye yerine, Kuzey Irak'taki Kürt gruplarla iş birliğine gitmek zorunda kaldı! "Tezkere"yi Meclisimizden geçirebilseydik, bugün Kuzey Irak'ın kontrolü tamamiyle bizim elimizde olacaktı. Kuracağımız güvenlik koridoru ile sınırımızdan kuş uçurtmayacaktık. Zararın neresinden dönülse kârdır. ABD ve Irak yönetimi ile öncelikli tek gündem maddemiz Kuzey Irak'ta kümelenen mahut örgüt ve onun eylemleri olmalı ve gereken tedbirler bir an evvel alınmalıdır.