Türkiye'den kaçan kaçana!

A -
A +

Şu düşünceye bakın: Türkiye'den kaçan kurtulur! Bu cümleden olarak, son zamanlarda; Avustralya'dan tutun, Kanada, İskandinav ülkeleri ve Avrupa'nın hemen her ülkesine yığınla Türk insanı gidiyor. Ne oldu; su mu çıktı bu memlekette ki, bir imkanını bulan arkasına bakmadan ülkeyi terk ediyor? İnsan, doğup büyüdüğü, uğrunda canını seve seve verdiği, ecdadının bulunduğu, dilini bilip konuştuğu, kültür dinamikleri ile bağlı olduğu öz vatanını nasıl terk edebilir? Herhangi bir kaza neticesi veya tesadüfen de olsa, zaman zaman yakalanan, kaçak mültecilerle dolu gemileri ibretle izliyoruz. Bunlar, daha ziyade Irak, Bangladeş, İran, Afganistan ve Uzak Doğu ülkelerinin insanları. Ülkelerinde ya savaş vardır, ya da sıkıntı ve işsizlik had safhadadır; bunlar genellikle iş bulmak ümidiyle bu yola başvurmaktadırlar. Ülkemiz, dün terör yüzünden, belli bölgeleri itibariyle devamlı göç veriyordu. İçeride, Batı bölgelerine ve dışarıya yapılan bu göçlerin dışarıyı olanı, öyle yabana atılan cinsten değildi. Terörün yavaşlaması ve nerede ise, durma noktasına gelmesine rağmen, bugün; kitleler halindeki bu göçler neyin nesidir? Üstelik bu göçler, belirli bir bölgeye de has değil; hemen hemen ülkenin her tarafından! Bu, madalyonun bir tarafı, diğer tarafına baktığımızda; bu ülkeyi idare edenlerin hiç mi kabahati yok? Şimdi bakınız; seneler senesi yabancı sermayeyi dilimize dolar dururuz. 1990'lı yıllarda, Türkiye'deki yabancı sermaye miktarı sadece 800 milyon dolardı. 2001 senesine geldik, ulaştığımız rakam, yalnızca 900 milyon dolardır. Dünün komünist ülkeleri; Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler bile, yabancı sermayeyi ülkelerine 5-10 milyar dolarlar olarak çekebilmişlerdir. Üstelik, bu ülkeler bu işe 90'lı senelerden sonra başlayabilmişlerdir. Bu halin yegane sebebi; ülkedeki siyasi istikrar, mevzuat ve güven unsurlarıdır. Şimdi dönüp içeriye bakalım; bu ülkede daha içerideki insan güven bulamıyor, nerede kaldı ki dışarıdaki? Üstelik dışarıdan beklediğimiz, dünyanın en ürkek varlığı olan para, yani sermaye! Akşamdan sabaha kararların değiştiği, hükümet ömürlerinin 1.5 sene ile sınırlı olduğu ve dünyanın en ağır ve hantal devletçi yapılanmasını haiz mevzuat hazretlerimizle bize, kim ve nasıl güvenebilir? Bu ağır vergilerle kim rekabet edebilir? Geçen gün, ekonomi yazarlarımızdan, Dr. A. Bumin Doğrusöz 'Ekonomik kriz ve Mayıs ayının insafsız mali takvimi' başlıklı yazısında belirttiği gibi; 'Acaba idare, bu kadar bildirim ve beyannameyi almaktan, sonra dosyalarına kaldırmaktan başka, bu beyannamelerin içerisini kontrol edebilir mi, ödenmeyen vergiyi izleyebilir mi? Mevzuat hazretleri, 'idare iş yapamasın, mükellef de işine bakamasın!' düşüncesi ile mi bu kadar bürokrasi oluşturmuş diye düşünesi geliyor insanın. El insaf! Hele kriz dönemlerinde mükelleflerin yükünü hafifleterek, reel piyasaları rahatlatmak varken, bunca yüke boğmanın anlamı nedir?' Demek oluyor ki, birileri bu ülkeyi yaşanmaz kılmak için elinden geleni ardına koymuyor! Bu ülke ve bu millet bu kadar mı sahipsiz ya Rabbi?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.