"Türkiye'nin gayretleri iyi değerlendirilmeli"

A -
A +

Bilindiği üzere; şimdiye kadar sürdürülen Kıbrıs politikası çözümsüzlük üzerine kurulmuştu. KKTC dünyaca tanınmadığı gibi, dünyada hiçbir devlete ve millete uygulanmayan zalimce bir ambargonun altında inim inim inletiliyordu. Kıbrıs'ta bir gelecek göremeyen zenginler, orasını terk etmiş ve çoğunlukla İngiltere'yi mesken tutmuştu! Geride kalanlar ise, Türkiye'den gönderilecek para ile hazırdan yiyiciliğe alıştırılmış; üretim adına ülkede taş üstüne taş konmamıştı. Bundan dolayı da Kuzey ile Güney arasında, ekonomik bakımdan uçurum meydana geldi. Güney Kıbrıs Rum kesimi, AB ülkelerinden gördüğü yeşil ışıkla birliğe girebilmek için müracaatta bulundu. AB, uluslararası anlaşmalara aykırı olarak, bu hukuksuz müracaatı, kabul etti. AB, bu hukuksuz tavrını fütursuzca sürdürerek, 1 Mayıs 2004 itibariyle; Güney Kıbrıs'ı birliğe dahil edeceğini ilan etti. Türkiye'miz de AB'den müzakere tarihi alabilmek için yoğun gayretlerin içinde bulunmaktadır. AK Parti iktidarı, Kıbrıs'taki bu emrivaki hali kucağında buldu. 1 Mayıs 2004 tarihinden sonra olacakları görerek "çözüm" adına samimi bir gayretin içine girdi. Şu anda BM nezdinde başlatılan müzakereler, tek taraflı olarak, tamamen Türkiye'nin barış adına iyi niyetli çabalarının bir sonucudur. "Biz iyi niyetle yola çıktık" Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile yaptığımız söyleşide; "Kıbrıs'ta kritik bir dönemden geçildiğini" ifade ederek, "takdir edersiniz ki, herşeyi açık seçik ortaya koymamız mümkün değildir. Biz iyi niyetle yola çıktık. Aynı iyi niyeti ve toleransı karşı tarafın da göstermesi gerekmektedir. Bu durumu New York'taki ön görüşmelerde göreceğiz. İki tarafın da konuya müspet yaklaşımı, müzakereleri "Ada"ya taşır. Türkiye tarafından; Cumhurbaşkanlığı, hükümet, Genelkurmay Başkanlığı ve biz Dışişleri olarak bir araya gelip "milli bir politika" ürettik. Çözümden yana olan bu politikanın ısrarlı takipçisiyiz. Hedefimiz; sabırla bu müzakereleri sürdürmek ve masadan kaçan taraf olarak gözükmemektir. Güney Kıbrıs Rum kesimi, AB'ye müracaatını Ada'nın tümü üzerinden yapmış ve bu durum kabul görmüştür. 1 Mayıs 2004'teki böyle bir üyeliğin KKTC'ye ve Türkiye'ye neleri getirip neleri götüreceğini çok iyi hesap etmek lazım. Biz, bu hesapları çok iyi yaptığımıza inanıyoruz. Şimdi; bu müzakere ortamında bunları açıklayamam ama bütün bunları ileride göreceksiniz. Amacımız; yarınlara problemsiz bir Kıbrıs taşıyabilmektir. Nitekim; Annan'ın mektubunda taslak metnin Meclis'ten geçirilme keyfiyeti vardı ki; bunun olamayacağını bildirerek konuyu hallettik. Kıbrıs'ta kazanılmış haklardan geriye gidemeyiz. Annan Planı referans alınacak ancak; "iki kesimliliğin sağlamlaştırılmasından", "garantörlükten", "göç" ve "sınırların tanzimi" konularından taviz veremeyiz. Burada BM Genel Sekreteri'ne de çok iş düşüyor. Aynı sabrı gösterip uzlaştırıcı bir rol üstlenmesi ve her iki tarafa da eşit mesafede durması gerekir" dedi. Hükümet bu konuda samimi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün "yazılmamak kaydıyla" söyledikleri ile yazmış olduğumuz ifadelerini üst üste koyduğumuzda görünen o ki, hükümet; Kıbrıs konusunu, şerefli bir barışa kavuşturmak için samimi bir gayretin içindedir. Bu durum netice verir mi derseniz; bu tamamen karşı tarafın tutumuna, çözümden yana olup olmamalarına bağlıdır. "Biz zaten 1 Mayıs 2004'te AB'ye giriyoruz" deyip işi yokuşa sürerlerse yapılacak birşey kalmıyor demektir. Ama, dünya kamuoyuna; uzlaşmaz tarafın Rum kesimi olduğu gösterilmelidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.